FLAŞ HABER:
Ana Sayfa Gündem 15 Eylül 2020 883 Görüntüleme

FELTEŞ DEDE’Yİ ANMAYA DEVAM EDİYORUZ

“O gelinceye kadar, ne zaman öldürüleceğimizi bilmiyorduk. Onun için dağara vurduk kendimizi. O gelince; hiç olmazsa ölmeyeceğimizi biliyoruz. Atatürk sevilmez mi?”
Felteş Dede 15 Eylül 1981 tarihinde Hak’ka yürümüştü. Aradan 39 yıl geçti. Hala onu unutmuyoruz. Onun ektiği, bizlere bıraktığı kültür devam ediyor. Çalıp söylediği ağıtlar radyoda okunuyor. Sanatçılar onun türkülerini söylüyor.
FELTEŞ Dede, yaklaşık 1900 yıllarında doğmuş. 1981’de aramızdan ayrıldı. 1978 yılında Hacı Bektaş Veli Şenliklerinde yaşını sorduklarında: “Üç yirmiyi atıverdiniz mi, 18 yaşındayım” diyordu. Hep genç yaşamasını bildi. Ümidini kaybetmedi. Ama 12 Eylül’le birlikte gelini cönklerinin olduğu çantayı yakınca, bayağı yıkıldı. Onda her şeyi vardı. 1000’e yakın nefes. Şahatay, Pir Sultan, Kul Himmet ve 20 yakın Alevi ozanın deyişleri. Onları sık, sık okuyor. Ezberini güncelleştiriyordu. Onun adını Bektaş koymuşlar, ama komşu çocuğu ona Felteş demiş öyle gitmiş. Ama kayıtlarda Ahmet Duman der. Onu hep Felteş diyebildik, bildiler.
1946 yılında Silifke’nin Gökbelen köyünde Sadık Taşucu’nun yayla evinde rahmetli Muzaffer Sarısözen ondan 14 ezgiyi derliyor. Bunlardan Keklik Olsam Yuva Yapsam, Pınar Başı Ben Olayım adlı iki mengi TRT repertuarına giriyor. O dönemin yasakçı tavrı ile 12 nefes, ağıt depoya atılıyor. Neyseki o ezgiler bulundu. Günü geldiğinde paylaşılacak.
Sarısözen, Felteş Dede’ye sorar:
“Muhammedi mi, Ali’yi mi seversiniz?”
“Onlar şöyle dursun. Onlar yeğen, enişte. (Duvarda duran Atatürk resmini gösterir.) Biz Atatürk’ü severiz.”
“Neden seviyorsunuz?”
“O gelinceye kadar, ne zaman öldürüleceğimizi bilmiyorduk. Onun için dağara vurduk kendimizi. O gelince; hiç olmazsa ölmeyeceğimizi biliyoruz. Atatürk sevilmez mi?”
Daha sonra 1959 yıllarında İstanbul’da Yapı Kredi Bankası Açıkhava tiyatrosunda halk oyunları yarışmaları düzenlerler. Oraya Kırtıl köyünden ekip çıkarır, kardeşi Efe Halit (Kemeneci) ile birlikte giderler. Orada 15 gün gösteri yaparlar.
“Biz Tahtacı Türkmeni, aleviyiz diye haykırır. Bundan sonra Kırtıl köyü ziyaret akınına uğrar. Sadık Taşucu’nun Silifke’deki evinde bir odası vardır. Her zaman orada gelir, kalır.
Prof. Mehmet Eröz, Musa Eroğlu, Yıldıray Çınar, Feyzullah Çınar, Aşık Kul Hasan, Alman Sup Mayer, Ahmet Kutsi Tecer, Halil Bedi Yönetken, Rauf Arseven, Behçet Kemal Çağlar, Ümit Kaftancıoğlu, TRT Yapımcılarından Adem Yavuz, Tanju Bayramoğlu, Çetin Öner, Kemal Öğretmen, Ali Bozkurt, İrfan Ünver Nasrattınoğlu, Hayrettin İvgin, Nail Tan, Prof. Dr. Ali Berat Alptekin ve Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Bölümünden Prof. Dr. Metin And, Prof. Nurhan Karadağ, Atilla Erden gerek kendileri ve gerekse doktora tezi hazırlayan öğrenciler, derleme çalışmaları yapmışlardır. Daha sonraki yıllarda 1966-1969 yıllarında Yapı Kredi Bankasının Türkiye genelinde yaptığı Halk Oyunları yarışmalarına Kırtıl Ekibi, Felteş Dede ile birlikte tekrar katılmışlardır. İstanbul, Adana’da yapılan bu yarışmalarda büyük ilgi görmüşlerdir. Türkiye’de semahların yasak ya da oynanmasında korkulduğu bir dönemde Felteş Dede korkmadan, yılmadan bunları söylemiş, oynatmış. Birçok derlemecinin dikkatini çekmiştir. Orada Rahmetli Ali Ekber Çiçek ve eşi Cemile Cevher Çiçek onlarla özel olarak ilgilenmişlerdir.
1975- 1980 yılları arasında Hacıbektaş Şenliklerine Kırtıl Ekibi ile katılmış, orada Boğaziçi Üniversitesi Folklor Kulübü Semah Grubu, Karaca Ahmet Derneği Semah grupları tanışmış. İstanbul Yakacık Şenliklerine katılmış, orada Fakir Baykurt, Osman Şahin, Ümit Kaftancıoğlu gibi yazarlarla birlikte olmuş, onlara Kırtıl’ı Tahtacıları anlatmıştır.
Gazi Müzik Bölümü kurucusu Alman Müzikolog Suph Mayer Silifke Lisesini ziyaret ettiğinde, Felteş Dede ile bir araya geldi. O Beethoven’in bir eserini çaldı. Felteş Dede ilgi ile izledi,
Biraz rahatsızlanır gibi olunca, onun ile hemen ilgilendiler.
“Ne oldu” denildiğinde: “Çok duygulandım, Şahatay, buraya geldi sandım.”
Ve arkasından sıra Felteş Dede’ye geldi. O da Geyik Ağıdını çalıp söylemeye başladı. Bir süre sonra Eduard Zuckmayer de katıldı, ama o opera tarzında ikinci ses olarak katkı sundu. Orada Eduard Zuckmayer’e “BEN ÇALMAZSAM SÖYLEYEMEM, SÖYLEMEZSEM ÇALAMAM” dedi. Bu sözü Özcan Seyhan hemen büyükçe yazdırıp çerçeveleterek Müzik Odasına astı.
TRT Çukurova Radyosunda Kemal Öğretmen ile yaptığı söyleşi ve derlenen ezgiler daha sonra Araştırmacı Halil Atılgan tarafından çeşitli dergilerde yayınlanmıştır.
Felteş Dede’nin yanından ayırmadığı bir cönkü vardı. Özcan Seyhan ile birlikte Şahatay’ın deyişlerini eski Türkçe’den günümüz Türkçesine çevirisine başladık. Ancak bu kitabını gelini yakmış. Daha sonra, diğer kopyası Mut Köprübaşı Köyünde Abidin Cılız’da olduğunu öğrendik. Onu da Araştırmacı Yazar Dostumuz Hilmi Dulkadir’de bulduk. Şahatay, Kul Himmet ve Pir Sultan başta olmak üzere bine yakın nefes yayına hazır şekilde beklemektedir.
Felteş Dede ile uzun yıllar birlikte olan Özcan Seyhan ondan derlemeler yapmış. Bu derlemeler Türk Folklor Araştırmaları Dergisinde yayınlanmış. Ama yaklaşık iki ciltlik bölümü halen evinde beklemektedir.
Felteş Dede’yi her zaman Sadık Taşucu, Özcan Seyhan halk bilimi çevresine tanıtmaya çalıştılar. Bir Aşık Veysel kadar sahip çıkılıp, tanıtılamadı. Ama yine de mengi ve samahları ile yerini aldı. Tahtacı samahları deyince onun eseri Kırtıl Samahı akla gelir.
Silifke’de yapılan Türkmen Şenliklerinde; Hacı Keya, Tüter Kerim, Ahmet Ali Çavuş ile birlikte yer almış. Silifke Festivallerinde ekibi ile her çağrıldığında gitmiş. En son 1980 yılında Hacı Bektaş Şenliklerine katılmış. 15 Eylül 1981 tarihinde Erdemli’de kızının yanında Hak’a yürümüştür. Sazı ve gösterilerde giydiği giysisi bulunamamıştır.
Yaşamı boyunca eşi Cennet Ebe ile birlikte ağıtlar söylemiş, çocuklara mengi, samah dönmelerini öğretmiş. Yıllarca oradan oraya koşmuştur. Ama hiçbir karşılık beklememiştir. İşte onu yücelten bu olmuştur. Köydeki evinde her geleni kabul etmiş, onların dertlerini sağaltmaya çalışmıştır. Şimdi onun öğrencileri bizler onun yürüdüğü şekilde, inançlarımızı, geleneklerimizi yaşatmaya devam ediyoruz. O göremedi, ama Korucuk mahallesi onun istediği gibi Kırtıl Köyü olarak kayıtlara geçti. Kırtıl Davulu, Kırtıl Mengisi, Kırtıl Samahı sanatçıların dilinde. Onda kalanlar: Pınar Başı Ben Olayım, Keklik Olsam Yuva Yapsam, Dere Dere Gidelim, Horasani Mengi, Türkmen Mengisi, Gelin Ayşem, Evlerinin Önü Zeytin Sekisi, Sevelim Mengisi gibi mengiler. Kozanoğlu, Geyik Ağıdı, Heveslik Eyledim Yavru Getirdim gibi ağıtlar; Aşağıdan Gelen Telli Turnalar (Kırtıl Samahı), Muhammet Ali Samahı, Kırklar Samahı, Ali Yar Samahı, Dovaz İmam ve Körmenli Zeybeği gibi birçok ezgi.
Onun çöğürüne her ahenkli vurduğunda çıkardığı “Heh” sözcüğü kulaklarımda, geri kalan oyuncuya ya da yanlış yapan oyuncuya ikazları aklımızdan gitmiyor. Oğlu Keklikçi, Mehmet Duman ve kızları peşpeşe onun yanına gittiler. Şimdi torunları başta Gülşah Eroğlu olmak üzere birçoğu onun mengilerini, samahlarını, ağıtlarını çığırıyorlar. Onun sesinden samahlarımızı dönüyoruz. Kurulan Tahtacı Dernekleri senin eserlerini konuşuyor.
Yerinde rahat uyu Felteş Dedem, senin bıraktığın eserlerine sahip çıkıyoruz. Bir de, SULTAN ŞAHATAYIM cönkünü okuyuculara buluşturabilirsek; işte o zaman hem onun hem de Özcan Seyhan’ın ruhu rahat olacak.

Tema Tasarım | Osgaka.com