FLAŞ HABER:
Ana Sayfa Gündem 22 Aralık 2020 588 Görüntüleme

DUYGUSAL ZEKA VE ÇOCUKLUK

Çocuk deyince aklıma “saflık” gelir. Henüz maskelerin oluşmadığı, sıfatların anlamsız olduğu bir zaman dilimidir çocukluk…
Çocuk, arkadaş seçerken annesi babası kimdir, parası var mıdır, nerede okuyor, köylü mü kentli mi diye düşünmez. Cinsiyetine bakmaz, hesap yapmaz. Nasıl bir mahallede oturuyor, umurunda olmaz. Seçim yaparken daha çok beden dilini kullanır. Yakınlaşır, gülümser, belki bir şeyler verir ve kendi alanına davet eder. Sezgiler ön plandadır. Birlikte keyifle zaman geçirebilir miyim? Oyun oynayabilir miyim? diye düşünür. Basitçe söylersek o an’da yaşar. O nedenle hisler ve sezgilerle karar verir. Bu kararlar da dönülmez değildir. Sonsuz seçim hakkı vardır. Eğer hoşuna gitmezse vazgeçer yeniden seçim yapar. Düşünebiliyor musunuz? Sonsuz seçim hakkı nasıl da bir özgürlük tanır çocuklara…
Henüz zihinleri geçmişin korkusu, geleceğin kaygılarıyla dolmamıştır. Zihin an’dan işler. Hesaplamaz, kıyaslamaz, yargılamaz… Bu yüzden otomatik düşünce kalıpları oluşmamıştır. O öyleyse bu böyledir diyemez. Spontan gelişir ve keyif vardır, neşe vardır, şefkat vardır… Sevginin sınırsız halleri vardır. Yapmacık olamaz, sevmiyorsa seviyorum diyemez, istemiyorsa oyuncağını paylaşmaz. İçinden geleni söyleyebilir karşısındaki üzülür mü diye düşünemez. Bütün derdi kendini ifade edebilmektir. Çıkar nedir öğrenmemiştir. “Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez.” Atasözünü hiç duymamıştır.
İlk çocukluk dönemi genel olarak böyledir. Farkında mısınız bu dönemler, sağlıklı gelişen her çocuğun kendini bütün doğallığıyla ifade edebildiği; duygu ve düşüncelerini sözel ya da davranışsal olarak ifade edebildiği “Duygusal Zeka”larının geliştiği çok kıymetli bir dönemdir.
Peki ne oluyor da değişiyor çocuklarımız?
Büyüdüklerinde duygularını saklamayı, her düşündüğünü söylememeyi, davranışlarının ortama uygun olması gerektiğini öğreniyor. Toplumun değerleri, inançları ve yaşam kültürüyle uyum sağlamak zorunda bırakılıyor.
Çocuklarımız önce ailede, ardından okulda ve çevrede biçimlendirilmeye başlıyor. Parklardaki farklı biçimlere sokulan ağaçlar gibi budanıyor. Doğasındaki gelişmeye bakılmaksızın sanki kolu bacağı koparılır gibi kesiliyor. Daha az büyüyor, daha az çiçek açıyor ve daha az meyve veriyor. Meyveleri de kokusuz, tatsız ve yavan olabiliyor. Eğittiğimizi sandığımız çocuklarımız artık ne istediğinden emin olmayan ama uyum sağlayan, sorun çıkarmayan; sormayan, sorgulamayan fakat kendine yabancı; başarılı ama mutsuz bireylere dönüşüyor. Tam da bu kapitalist sistemin istediği gönüllü kölelere dönüşüyor. Özgünlük, doğallık, spontanlık, yaratıcılık gibi özellikler bir çoğunda yok oluyor.
Tabi ki her aile çocuklarını daha iyi bir geleceğe hazırlamak ister. Onların daha iyi eğitimler alarak gelecekte başarılı ve özgüveni yüksek bireyler olmasının özlemini çeker. Görülüyor ki mevcut eğitim anlayışıyla çocuklarımızı mutlu, başarılı, özgüvenli, yaratıcı bireyler olarak eğitmekte yetersiz kalıyoruz.
O halde ne yapalım ki çocuklarımız mutlu, başarılı, özgüvenli, yaratıcı bireyler olabilsinler?
Bir düşünür:
“Bir yıl sonrasını düşünüyorsan tohum ek,
On yıl sonrasını düşünüyorsan ağaç dik,
Yüz yıl sonrayı düşünüyorsan, insan yetiştir.” demiştir.
Eğitim uzun soluklu bir süreçtir. Ancak sabırlı olanlar meyvesini görebilir. Ülke olarak bütün toplum ve bireyler topyekün bir mücadele ve işbirliği içinde, uzun soluklu politik ve ekonomik çözümler geliştirebilmek gereklidir. Sosyolojik ve psikolojik boyutlarını da atlamadan bütünsel çözümler üreterek eğitimde istenilen sonuçları elde edebiliriz.

Devam edecek…

Tema Tasarım | Osgaka.com