FLAŞ HABER:
Ana Sayfa Gündem 18 Ağustos 2020 498 Görüntüleme

GEÇİRİM’DEN SAMADIN ALANI’NA GİDEN YOL

Çocukluk döneminde, Geçirim Yaylasına göçüyorduk. İmam Uşağı köyünün yaylası idi. Aşağıki Geçirim, Yukarı Geçirim. Aşağıda içinde sülükler olan Bokluca Çeşmesi, yukarıda ise, tarihi çeşmeden akan şifalı su. Biz Aşağı Geçirim’de oturuyorduk. Tahta fıçı, tuluk gibi kaplar ile sular getiriliyor, süzülüp öyle içiliyordu. Bazı evlerde bağ içlerinde kuyular da vardı. Onlar da evde içmeye kullanılıyordu. Biz çocuklar Aşağıki Geçirim’den Yukarı Geçirim’e gezmeye giderdik. Orada da hısımlarımız vardı. Zülfağarlı sülalesi orayı yurt tutmuştu. (Ali Rıza, Yavuz Goca, Ekizler, İbikliler, Karahacı…)
Aşağı Geçirim’de ise; Kemeneci, Zeynel Usta, Gözlüklü, Berber, Zombak, Hasan Oğuz, Koralı Paşa, İbiş Hoca, Felteşliler, Datlılar, Emişte Hacı, Ekber Goca ve tepenin başında Fakış Goca sayvaantı…
Sular ancak içmeye yetince, ancak evlerin önünde bağlar, bir iki badem, armut ağacı, erik ağacı yer alıyordu. Tarlalar sürülüyor, buğday, arpa, nohut kaldırılıyordu.
Boğsak, Tokmar, Bağ Alanı, Çatak Koyağı’ndan komşularımız vardı. Aydınlılar, Memmeliler, Koca Hasan, Tokmarlılar… Akşamları, sabahları o çeşmelerin başında buluşup, sohbetler edilirdi.
Geçirim Yaylası’nı bittiği yerde ışıklıların yaylası başlar, Yokuşbaşı, Kuzu Kuyu gibi yerleşim yerlerinde de onlar yaşardı. Üzüm bağları vardı. Pekmezler kaynatılırdı. Hele Mahir’in ya da Tahir’in bağının üzümleri, pekmezleri çok ünlü idi…
Aradan 60 yıl geçmiş, oralarda gezdik. Dağ eriği toplamak. Onu ancak Yokuş başına varmadan dere içinde sıra, sıra erik ağaçlarını gördük. Bu yıl salası değilmiş, yine de elimizdeki sopa ile düşürdüklerimizi eşim Nuran Üçyıldız ile birlikte topladık. Esinti çok azdı. Rüzgar gülleri canı istemeye, istemeye dönüyorlardı.
Çocukluğumuzda oyun oynadığımız hayıtların altında su kaynağı bulunmuş. Tuz Taşı gediğine bir depo yapılmış. Tüm geçirim, Yokuşbaşı bu sudan yararlanıyor. Artık o bağlardan eser kalmamış. Ama o dönem yet alan çardakların yerini yayla evleri almış. Evlerin önünde birkaç ağaç. Artık Bokluca Çeşmesi akmıyor. Çeşme ve tekneler boş. Ama Yukarı Geçirim çeşmesi hala akmaya devam ediyor. O dönemde olan tahta köşk yerine beton köşk yapmışlar. Sorduk:
“Tahta Köşk’e ne oldu?”
“Birisine lazım olmuş söküp götürmüşler. Böyle beton yapılmış.”
Biz oraya gelince, köşk altında yer alan alanda karpuz, kelek alır, onları o köşkte yerdik. Şimdi orada bir kahvaltı yapalım dedik. Ama pislikten geçilmiyordu.
Karar verdik, iki yıl önce Yörük şenliği yapılan Kuz Kuyusuna gittik. Rüzgar gülleri için yalpan yoldan ağır ağır gittik. Kuzu Kuyusunda bir Yörük yurdu vardı. Çam ağaçlarının altına oturduk. Yanımızda getirdiğimiz çay ile kahvaltımızı keyif ile yaptık. Etrafımız rüzgar gülleri ile çevrili, saydık tamı tamına 14 tane… Dönüyor, dönüyor elektrik üretiliyor. Doğa ile barışık, kendi haline dönüyor. Çoban koyunlarını güdüyor. Öğleye yaklaşırken koyunlar yurda geldi. Kuzular meleşti. Buluştular.
Vakit öğleye gelirken, bir iki yıl önce Kuzu Kuyu – Çavuşlar yürüyüşünde gördüğümüz Samadın Alanını görmek diledik. Yola devam ettik. Kuzu Kuyu’nun arkasında Samadın alanı var. Çeşmenin yanında iki ev, sonra aşağı vadi uzanıyor. Dolana dolana Samadın Yaylasına ulaştık. Biz Çavuşlar’a giden sapak, yerine Uşakpınarı’na giden sapağa yöneldik. İlk gördüğümüz eve sorduk. Yolumuz doğru idi. Yolun altı Yeşil Ovacık’a / Silifke’ye bağlı, yolun üstü Gülnar’a bağlı. Ulupınar… Buradan geldiğimiz yere bakınca, Samadın alanı daha belirgin gözüküyor. Su kaynağı bulan bahçe yapmışlar. Domates, biber, salatalık ekmişler. Bağlar, ama en çok badem ekilmiş.
Samadın alanında üretim var. Emek verenler karşılığını alıyorlar. Bağ bahçesinin başına evler yapmışlar. Yaz aylarında burada yaylada yaşamak. Hem de bir şeyler üretmek. Buğday, arpa ya da nohut ekmek. Suyu bulunca da orayı yeşertmek.
Sorduk: “Rüzgar gülleri ile aranız nasıl?”
“Onlar kendi hallerine dönüyorlar. Onlar sayesinde yollar yapılmış. Bağımıza, bahçemize rahat gidiyoruz. Bir de santral kursalar, elektrik verseler tadına doyum olmayacak.”
Samadın yaylasından sonra Uşakpınarı köyüne geliyoruz. Köyde yolun altı Yeşil Ovacık, Hırmanlılar kalıyorlar. Yolun üstünde Uşakpınarlılar. Köy daha önce Çavuşlar köyüne bağlı iken, şimdi bağımsı köy olmuş. Köyün içinde yolun kenarında kalmış bir pınar var. Çocuklar hep orada oynarlarmış. Uşağın Pınarı derken, köyün adı olmuş. Uşaklıgil ailesi de bir zamanlar Gökbelen, Uşakpınarı’nda oturmuşlar.
Sabah kahvesini Uşakpınarı’nda aşağı kahvede içiyoruz. Kahvede birkaç kişi oturuyordu. Dostumuz Terzi Muhammet bize kahve ikram etti.
Yukarı mahallede muhtarın kahvesine uğradık. Mustafa Akçivi muhtar, Gökbelen’de imiş, görüşme olanağımız olmadı.
Eve gelince, dağ erikleri hemen kaynar suya atıldı, yarı erimiş vaziyette çekirdekleri ayrılıp, ezildi, sonra bakır kazanda kaynatıldı. Dağdaki erik, artık erik ekşisine dönüştü. Artık çorbalara, salatalara atılacak. Şeker, kolesterol kaçacak yer arayacak…
Bir güne sığan günce; akşam balkonda çiğ havasını tadarken geride kalıyordu.

İlginizi çekebilir

ÇIDOG sezonu açtı

ÇIDOG sezonu açtı

Tema Tasarım | Osgaka.com