FLAŞ HABER:
Ana Sayfa Gündem 1 Eylül 2020 816 Görüntüleme

YAŞAM KİLİDİNİ SEVGİ ANAHTARI İLE AÇABİLMEK

Yaşam canlılara sunulan en büyük armağandır. İnsanoğlunun dünya kurulduğundan bu yana verdiği mücadele yaşamını sürdürebilmek içindir aslında. İlkel zamanlarda beslenme, barınma, korunma gibi elzem ihtiyaçlar doğrultusunda verilen mücadele, değişen dünya düzeni doğrultusunda ihtiyaçlar yumağına dönüşerek yaşam mücadelesi yerini en iyi yaşam mücadelesine bırakmıştır. Bununla birlikte ihtiyaçlar ve insan psikolojisi üzerine sayısız araştırmalar yapılmıştır. Bunlardan en çok bilineni, Amerikalı psikolog Abraham Maslow tarafından 1943 yılında yayınlanmış bir çalışmada ortaya atılmış ve sonrasında geliştirilmiş bir insan psikolojisi teorisidir.
Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisi 5 ana kategoriye ayrılmaktadır:
1.Fizyolojik İhtiyaçlar: Açlık, susuzluk ve buna benzer temel yaşamsal ihtiyaçlar
2.Güvenlik İhtiyacı: Dış faktörlerden kaynaklı tehlikelerden korunma
3.Sosyal İhtiyaçlar: Aidiyet, sevgi, kabul görme, sosyal yaşam vb.
4.Değer Verilme/Saygınlık İhtiyacı: Statü, başarı, itibar, tanınma
5.Kendini Gerçekleştirme: Gelişim, bir işi başarıyla tamamlama, yaratıcılık
İhtiyaçlar kişisel önceliklere göre değişiklik gösterebilmektedir. Kime sorsak yaşamak için en önemli ihtiyaçlarını muhtemelen beslenme, barınma, sağlık, para vs. şeklinde sıralayacaktır. Ama gelin görün ki; biz insanoğlundaki benliğinden ötede bir benlik(nefis) var ve ihtiyaçlardan çok farklı kişisel isteklere ve egolara esir olmuş durumda insanların birçoğu. Öyle ki istek ve arzulara kavuşmak için her yolun mübah olduğu bir zaman aralığında yaşıyoruz. Sizleri bilmem ama ben öyle hırslara şahit oldum ki… Çamur atan, inkar eden, yok sayan var olma ve kabul edilme arzusuyla yalan söyleyen, düşünün ki insan yaşı, eşi, memleketi, olmayan ama kendi uydurduğu başarıları, hayali arkadaşlarıyla yaşayabiliyor böyle bir sahte hayatın içinde acaba mutluluğu yakalayabiliyorlar mı muamma. Bence hayır. Bunu neden yazıyorum belirttim ya kendini kabul ettirebilmek diye; işte biraz derin düşününce yine işin ucu dayanıyor anne babaya.
Nasıl mı? Evladınızı iyisiyle kötüsüyle sevmezseniz, sürekli en mükemmelini beklerseniz, ne yaparsa yapsın hep daha fazlasını beklerseniz ya da çocuğunuzu sürekli başkalarıyla kıyaslarsanız zaman gelir bir bakmışsınız ki sizin dahi varlığından hoşnut olmadığınız ya da öyle hissettirdiğiniz evladınız kocaman sahte bir hayatın içinde kendine kurduğu yalan dünyasında çırpınıyor.
Ne demiştik insanoğlu en büyük armağanını, ömrünü, kendisine biçilmiş yolun sonunu tamamlamak üzere koşar adımlarla istekleri, arzuları, hırsları peşinde koştururken, kimisi sağlık, kimisi eş, iş, dost, çocuk, rütbe ararken aslında özünde sevgiyi ve bunun doğal sonucu olarak da mutluluğu ararken neleri ya da kimleri harcıyor, bu amaçları uğruna nasıl bir duruş sergiliyor? Acaba başkalarının hakkını yok sayıp kendi istediğine mi kavuşuyor yoksa kimsenin hakkına dokunmadan payına düşene razı mı geliyor? Olması gereken tabii ki de ahlaklı bir duruş sergileyerek kimsenin hakkını gasp etmeden, bizde olmasını istediğimiz ama yanımızdakinde olana hasetle bakmadan, aldığımız her sorumluluğu hakkıyla teslim ederek, başarısızlığı ders bilip başarıyı mütevazılıkla sunarak, yalan söylemeden gerçek kişiliğimizle, saygıdan, adaletten ödün vermeden yaşamı idame ettirebilmek.
Bütün bunları kazanmamış yüzlerce insan var etrafta biliyoruz ama bunu değiştirmek de yine bizlerin elinde onu da biliyoruz.
Nasıl mı? İşe kendimizden başlayarak tabii ki de. Öncelikli olarak hatırlamakta fayda var; doğduğumuz gün bindiğimiz zaman treni hızla ilerliyor ve hangi durakta kimin inceği belli değil.
Öyleyse gerek var mı bu bilinmezlik dehlizinde kalp kırıp haksızlıklara imza atmaya? Gerek var mı kalp gibi sevgi ile çalışan güzelim organımızı hırslar ve egolarla kirletmeye? Dünyadan ayrılık zamanı gelip giden yolcunun geride bırakacağı en güzel şey güzelliklerdir aslında zaten yanında da başka hiçbir şey götüreceği bir bavulu yok insanoğlunun.
Yaşamın gerçek kilidini iyilikler ve sevgi çözer ancak. İnsanoğlu ışık misali sevgisini etrafına yaydıkça çoğalacaktır bu ışıklar. O yüzden çocuklarımızı hem çok sevelim hem sevmesini öğretelim ki başkalarından sevgi dilenmesinler. Onlara en çok siz güvenin ki onlar da kendilerine güvenmeyi öğrensinler. Hissettikleri duyguları olduğu söyleyip farklı davranışlara yönelmesinler. Onların yaralarını biz saralım ki kimseden yardım almak için eğilip bükülmesinler. Çocuklarınızı dinleyerek işe başlayın mesela ne anlattığını önemseyin, onlar duygularını ve yaşadıklarını anlatırken sizin eleştirmeden suçlamadan dinleyeceğinizi bilsinler ki ne yalana başvursunlar ne inkara. Ne de kendilerini dinleyecek, anlayacak sevgiyle bakacak bir çift göz arayışına girsinler. İnanın bu çocuklarınıza hayatları boyunca verebileceğiniz en büyük servettir. Sevilmek… Herkesin hayatta aslında aradığı; bulmaya çalıştığı şey… Bizler evlatlarımıza bu duyguyu samimiyetle verebilirsek onlar aradıklarını kendi özlerinde, içlerinde bulacaklardır. Hiçbir hileye başvurmadan hayatlarını sürdüreceklerdir çünkü sevgiyi zaten hücrelerinin en küçük birimlerine kadar almışlardır, farklı arayışları olmaz. Hayata sevgi ile bakabilmek, çocuklarımızın hamurunu sevgi ile yoğurabilmek, etrafımıza sevgi ışınları gönderebilmek önceliğimiz olmalı.
Yaşamak, sevgiyi arayarak bir ömür geçirmek, belki de sevgiyi bularak bir ömrü mutlu geçirmek…
Sevgiyi bulabilmek için önce bizim sevmemiz lazım, kendimizden başlayarak evrende ki her şeyi. O zaman sevgi de bizi bulacaktır zaten.
Dünyayı değiştiremesek de kendimizi değiştirebiliriz, kendimiz değişirsek yakınımızdaki her şeyi ve herkesi de bu değişikliğin içine çekebiliriz. Unutmayın sevginin açamayacağı kapı yoktur. Suya bile sevgi ile yumuşak bir ses tonu ile konuşulduğunda kristallerinin güzelleştiği Masaru Emoto adlı Japon bir araştırmacının yaptığı deneyle ortaya çıkan bir sonuçtur.
Evreni sevgi çemberi ile sarıp, evlatlarımızın hamurunu sevgi ile yoğurabilmek dileğiyle…

Tema Tasarım | Osgaka.com