Pandemisi, savaşı, iklim krizi derken asıl önemli olanın ne olduğu gün geçtikçe daha iyi anlaşılmaya başlıyor. Pandemi sağlığımızın ve SAĞLIK ÇALIŞANLARIMIZIN ÖNEMİNİ gayet açık bir biçimde ortaya koymuştu. Hep beraber canımızın derdine düşmüş, maddi konuları ikinci hatta üçüncü planlara atmaya başlamıştık. Üçüncü planlara diyorum çünkü pandeminin ve malum virüsün adının zikredilmesiyle birlikte insanlar marketlere akın etmişlerdi (Bu arada luppo alan abiye buradan saygılar). Önemli bir kısmın kafasında “en önemli şey sağlık ama ben şimdi ne yiyeceğim” sorusu aydınlandı. Zamanla gördük ki gıda gereksinimlerimiz öyle ya da böyle karşılanıyor. Bunu görünce hep beraber rahatladık ve içimiz huzurla doldu. Ne yazık ki bu yazı huzurunuzu kaçırmak için yazılıyor. Çünkü öyle ya da böyle karşılanan gıda ihtiyacımız artık önemli ölçüde dışa bağımlı bir şekilde karşılanıyor. Bunun anlamı kabaca şu: iki bin kilometre ötede üretilen tahılın üretilip Türkiye’ye gelmesi aynı üretimin Türkiye’de yapılıyor olmasından daha ucuza mal oluyor.
TUİK’in yaptığı piyasa araştırmaları ve analizleri ise şu verileri göstermekte; 246 bin ton olan buğday ithalatı yüzde 234 artışla 821 bin tona, 48 bin ton olan mısır ithalatı 8.5 kat artışla 404 bin tona, 5 bin ton olan pirinç ithalatı yüzde 240 artışla 17 bin tona, 4 bin ton olan nohut ithalatı yüzde 175 artışla 11 bin tona, 3 bin ton olan kuru fasulye ithalatı yüzde 267 artışla 11 bin tona, 107 bin ton olan soya fasulyesi ithalatı yüzde 69 artışla 181 bin tona, 29 bin ton olan Ayçiçek ithalatı yüzde 145 artışla 71 bin tona, 51 bin ton olan pamuk ithalatı yüzde 41 artışla 72 bin ton olarak gerçekleşmiştir. Bu verilere ek olarak 2000’li yılların başında tarımda istihdam edilen nüfus toplam nüfusun yüzde 35’i iken, aynı veri 2018 yılında yüzde 19’lar seviyesinde ölçülmüştür. Bu verilerden anlıyoruz ki nüfus ve tüketim ihtiyacı durmadan artarken, üretici nüfus aynı ivmeyle azalmaktadır. Problemin temelinde pek çok sosyolojik neden olabilir fakat ana sorunun ekonomik olduğunu söylemek hiç de yanlış olmayacaktır. Türkiye’de yaşanan kur şokları akaryakıttan gübresine, tohumundan ekipmanına kadar pek çok girdinin fiyatlarını aşırı derecede pahalandırmış durumda. Buna ek olarak savaşın petrol fiyatlarını hortlatması yalnızca petrol türevi yakıtları değil aynı zamanda seraların ısıtılmasında kullanılan kömür fiyatlarını arttırmış durumdadır. Tüm bunlar dikkate alındığında çiftçinin ithal ürünlerle baş edebilmesi bir hayli zor görünüyor.
Türkiye tam anlamıyla bir tarım ülkesi olsun başka hiçbir işle uğraşmasın demiyorum.Biz de diğer güçlü ülkeler gibi yüksek teknoloji üretmeli ve ihraç etmeliyiz. Ancak yüksek teknoloji üretmenin bedeli tarımda geri kalmak olmamalı ya da tam tersi.
Bahsettiğim şey görselde gördüğünüz potansiyelin kullanılabilmesi ve de gıda da dışa bağımlılığın sıfıra indirilmesidir.
Kaynak: TUİK, TMMOB Gıda Mühendisleri Odası