FLAŞ HABER:
Ana Sayfa Haber 7 Mart 2024 70 Görüntüleme

KARACAOĞLAN – KİMLİĞİMİZİN SEMBOLLERİNDEN

İBRAHİM ÇENET (*)

Amanos dağlarında Ulaşların soyundan gelen Varsaklar, Avşarlar, abdallar Halep’ten gelmişler dağlarda yaşam bulmuşlar. Bulgar dağlarından Amanos/Gavur Dağlarına kadar oradan oraya göçmüşler.
Biz Karacaoğlan’ı bu yaşam olanlarında görmüşüz. Onun türküleri, konar- göçer tüm toplumlarda çalınmış, söylenmiş. Azerbaycan, Anadolu’ya her nere gidersek gidelim, onu türkülerde görürüz. Onun şiirleri, türküleri sayesinde öz arı Türkçe günümüze gelmiş.
Yaşar Kemal binlerce sözcük derleyip, Türk Dil Kurumuna vermiş. Kitaplarında o sözcüklerle dağları, taşları anlatmış. Dağlar, yaşayan insanlar konuşmuş. Dilini geliştirmek isteyen Yaşar Kemal’in, Karacaoğlan’ın yapıtlarına baksın. Zengin dil kaynağı burada. Çukurova’da, Toroslar’da, Amanos’ta. Gavur Dağları’nı aşarsan, başka bir dil yapısı sizi karşılar.
Osmaniye Çardak köyünde dostumuz İbrahim Çenet’i Aralık başında ziyaret ettim. Oturduk Karacaoğlan’ı, Yaşar Kemal’i, Orhan Kemal’i ve Tahtacıları konuştuk. Uzun sözün kısası:
“Alın size uzun yılların emeği Karacaoğlan veriyorum. Gerisi bu kitapta” dedi.
Mut’ta uzun yıllar Karacaoğlan anma etkinliklerinde izlediğim kadar, orada yaşamı ile ilgili bir belge sunulmadı. Hep rivayetler vardı. Araştırmacı Yazar Sıtkı Soylu’un anlattıkları vardı. Gelen akademisyenler, yazarlar onu anlattılar. Müjgan Cumhur, Osman Atilla, Ümit Kaftancıoğlu, Sadi Yaver Ataman, Nail Tan, İrfan Ünver Nasrattınoğlu, Hilmi Dulkadir.
Mut’ta bir Karacaoğlan – Karakız söylencesi dile geldi. Bu iki dağın yamacında Çukur köyüne Karacaoğlan adı verildi. Ama köyde saz çalan, türkü söyleyen, Karacaoğlan’ın bir şiirini bilen yoktu.
Hemen altında Sarıkavak/Kürkçü köyünde, Çatak köyünde ise yaşayan Abdallar bakiyesi sazları, türküleri ile Karacaoğlan’ı yaşatıyorlardı.
19. yy. yaşayan Küçük Karacaoğlan/Silifkeli Karacaoğlan, Karacaoğlan’ın bütün şiirlerini biliyor, aktarıyor, Çatak, Mara, Sarı Aydın’da yaşayan Abdallar ile birlikte Taşeli Türküleri içinde yeniden günümüze getiriyor. Küçük Karacaoğlan elinde cümbüşü ile Toroslarda dolaşan bir Rum Kızı, ama o onun türküleri ile Küçük Karacaoğlan olur. Taşeli yöresi ezgilerinde yer alan oynak ölçüler işte Kıbrıs, Ege, Bolkar Dağlarının eteklerinde Yüğlük yaylalarında yeniden şekillenir (1970 yıllarda yol çalışması sırasında Küçük Karacaoğlan’ın mezarı kaldırılır. Hece taşı Sıtkı Soylu’nun önerisi ile Mut Belediyesi tarafından götürülerek bir depoya konur. Eğer hece taşı bulunursa, Karacakız Tepesine bir anıt yapılabilir. (Kaynak: Özcan Seyhan arşivi.)
Her şeyden öteye Sarıkavak’taki kültür ile beslenen Mut’un Kumaçukur’u köyünden Musa Eroğlu, dedesinden, babasından öğrendiği Karacaoğlan türkülerini çağımıza taşıdı. Çağın Karacaoğlan’ı oldu.
Yaşar Kemal o varsak bölgesinde onun türküleri, hikayelerini dinleyerek dağarcığını genişletti. Çukurovadan Toroslara giden yollarda bir İnce Memed çıktı. Binboğalar Efsanesi çıktı.
Bu kitabı okuyunca; Karacaoğlan’ın ölümünden 150 yıl sonra onun yaşadığı obaya gelen Akşehirli Hamdi Efendi onun türkülerini, şiirlerini oturmuş yazmış. Yazarımız yörede yaşayan Karacaoğlan Belleğini ve bu cönk ile bizlere bir yapıt bırakmış.
Karacaoğlan Osmaniye Düziçi Varsak bölgesinde yaşamış, o bölgede ona ait bir mezar bulunmakta, her yıl yörede bulunan onu seven insanlar onu ziyaret etmekte, gömütün başında sazları çalıp türkü söylemektedirler.
Kim Karacaoğlan’ının bir türküsünü çalıp söylüyorsa, nerede çalınıp söyleniyorsa Karacaoğlan oralıdır. Ama bir köyde bir nine, bir genç onun öykülerini anlatıp, türkülerini, yaktığı ağıtları söylüyorsa o bir varsak torunudur.
Karacaoğlan’ın 600 civarında ortaya çıkan şiirleri var. Kimisi yol havası, kimisi uzun hava, bozlak, tahtacılarda yer alan mengilerin sözleri olmuş. Felteş Dede/Ahmet Duman’ın elinde bulunan cönke:
“Tavus kuşu gibi göğsü nakışlı
Güvercin duruşlu, keklik ötüşlü
Üsküfün aldırmış şahan bakışlı
Şöyle bir güzel gönlüm eyğleyim…”
Musa Eroğlu’nun Karacaoğlan Mengisinde
“Nazlı olur güzellerin eyisi
Deli gönül, güzellerin delisi
Gayrı bizim elin kara çalısı
Gül oldu gidelim bizim ellere
Karacaoğlan der ki gelir yazları
Güzel kimden aldın nazları
Ananın, babanın acı sözleri
Bal oldu gidelim bizim ellere…”
Bir bakarsınız samahlarda onun nefesleri yer alır. Gün olur şiirleri ondan sonra aynı bölgede yaşayan Dadaloğlu’na rehber olur:
“Kirmeni de, kılıcımız kirmeni
Taştan dönmez mızrağımın yalmanı
Böyle imiş padişahın fermanı
Dağlar melil melil bilmem nedendir.”
Dalaoğlu:
“Belimizde kılıcımız kirmeni
Taşı deler mızrağımın temreni
Hakkımızda devlet etmiş fermanı
Ferman padişahın dağlar bizimdir.”
Karacaoğlan Şeyh Bedrettin’i bilir, onun, “Yarin yanağından gayrı tasada kaygıda ortağız” inancından yola çıkarak:
“Karacaoğlan der ki, neylesek gerek
Bağları bağlara katsak gerek…”
Geçmişe dalar:
“Güneş ilk akşamdan doğar dolanır
Tövbe kapıları o zaman kapanır
Hallacı Mansur’da payını alır salınır
Dur Bakalım canım dualar kalır mı?
Karacaoğlan her cefayı biliyor
Sual çiler yedi yerde soruyor
Yetmiş iki millet bir araya geliyor
Dur bakalım canım mahşer kalır mı…”
Yazarımız İbrahim Çenet, Karacaoğlan’ı 31 bölümde inceler. Her bölümde, bilim, felsefe, tarih; ama her şeyden öteye bir İnsan, Doğa Sevgisi ortaya çıkar. Konar Göçer yaşam, doğanın yeşerimi, akan sular, hele pınarlardan akan sular. Her suyun başında konaklayan Yörük, Türkmenler. Bir soluklanma, bir nefes. Yeni yeni güzelliklerin ortaya çıkması.
Son söz:
“Türk dünyasının dil, sevgi, toplumsal ve geleneksel yaşam, doğayı sevme, koruma; doğa-insan-yaşam arasındaki diyalektik bağ ve felsefenin adıdır. Karacaoğlan kimliğimizin en önemli sembollerindendir. Karacaoğlan’ı anlamak bilgeliğin sırrıdır.”
(*) Kimliğimizin Sembollerinden Karacaoğlan – Bilgeliğin Sırrı – İbrahim Çenet.
Çardak Yayınları – Çardak Köyü – Osmaniye. cenetibrahim72@gmail.com

Tema Tasarım | Osgaka.com