FLAŞ HABER:
Ana Sayfa Haber 26 Ekim 2023 173 Görüntüleme

SİBİLA’DA BİR GÜN / 5

Kömürcü’deki işimiz için kürek ve diğrene ihtiyacımız var. Ne yapacağımızı anlatınca, Salih hafiften kendini belli eden esintiye işaretle, “Dikkatli olun bakalım, olmaz ise yağmurdan sonra yakarsınız.” dedi. Benimde dikkatim bu yönde. Etraf, tam takır kuru bakır otlarla kaplı. Aklımca bütün çalıların karamak dalları gibi olduğunu düşünüyorum. Onun için traktörcüye “çiğneyiver” demiştim. Etrafta tutuşacak orman yok, ama otların tutuşması halinde kontrol edememek olası. Küçük parçalar halinde yakmayı düşünüyorum. Bunun için diğren kullanarak çalıları küçük öbeklere bölecem. Ateşi kontrol etmek için de kürek kullanacam. Kırsalda böyle olur. Su yok çünkü. Ateşi kontrol altına almanın tek yolu, onun nefesini kesmek. Bunun yolu da üzerine toprak atmak.
Kavaközü’nde iki yangın söndürme deneyimim oldu yaşamımda.
Birincisinde Gındıralibük’ün Aşağı Kömürcü yönünde son kısımlarında idik. Sanırım üç çocuktuk. Henüz onlu yaşlarımızın başında. Şimdi hatırlamadığım bir nedenle çam ağaçları tutuşmuştu. Gün boyu ineklerimizi gütmüş eve dönme zamanlarındaydık. Ellerimizle ve yanımızda bulunan bir kürekle (kürek kimindi hatırlamıyorum) toprak atmış, söndüremeyeceğiz korkusu da yaşamış, ama söndürmüştük. Ayakkabılarımızla hemen üstümüzdeki kanaldan su getirip dökmüştük iyice sönsün diye. Şimdi düşündüm de ne yaman bir sorumluluk!
Diğer söndürülmesine katıldığım yangın, Piseyalağı üstüyle Yukarı Kömürcü Yolu’nun düzünde olmuştu. Yangın köye haber verilmiş, bende gitmiştim. On altı onyedi yaşlarımda olduğumu sanıyorum. Kürekler kullanılmıştı yine. Kalabalıktı söndürücüler. Neredeyse bütün bir köy. Esintilidir orası. İkindi vakti bir zamandı. Bir çam dalı kırıp, ateşe saldırmıştım! O kalabalıkta Koca Ahmet Ateş (Koca Hüseyin koca oğlu) amca ile bir diyalog yaşadığımı hatırlıyorum.
Böylelikle geçmişe de iki yangın kaydı düşmüş oldum ya!
Uzak gelecekte bu satırları okuyan Kavaközülü, nasılsın?
Kavaközüne sahip oluyorsundur umarım!
Sende uzak geleceğe bir şeyler bırakmayı unutma emi!
Unutma ki köyümüz yaşasın.
Kömürcüye giderken yine Sibila’ya uğradık. Araziyi öylesine dolaştık. Daha önceki gelişlerimizde metre cinsinden ölçme işlemini yapmadığımız taşların ölçümleme işlerini yaptık. Sanırım yakın zamanda bütün bu tespitler, uluslararası bir Sibila ve Punura toplantısının konusu olacaklar.
Kömürcüdeki işimiz umduğumuz gibi olmadı. İyi niyetimden, yeterli değerlendirme yapmamışım diye düşündüm Kocaçam’ın dibine varınca.
Kocaçam’ın üst dibinden bir kat geçer. Bu zincir bir kattır. Kavaközü’nün Başpınar mevkisinde Sızak’tan başlar. Kavaközü’nü Güney Kuzey yönünde ikiye böler. Sibila’yı ikinci kaş olarak çevreler. Kındıralibük üzerinden, Kocaçam üst dibinden, Taburyeri’nin Kuzeydoğu eteğinden Bozyaka’ya uzanır ve kaybolur.
Kocaçam üzeri ve hemen üzerindeki Kömürcü yolu arasında Kuzey tarafa üçgen bir arazi var. Burayı babam, benim bilmediğim zamanlarda sahiplenmiş ki bu tarih bin dokuz yüz atmış yılı öncelerine gider. O zamanlar böyleymiş. İsteyen köylüler tarıma elverişli böylesi alanları söker, tarımsal amaçlı kullanırmış. Sökmek, tarım yapmaya uygun hale getirmek demektir. Babam buraya nohut ekermiş. Benim yedi sekiz yaşlarımda, bura ile ıslah etme, genişletme anlamında yeniden ilgilendi. Aile olarak, hep birlikte araziyi bir daha elden geçirdik. İçinin ve üst kısımların taşlarını toplayıp, temizledik, genişlettik. Önümüzdeki yıllarda da nohut ektik. Bizzat nohutlarımızı yolardık. Yolmak, olgunlaşmış nohutları toplamak, hasat etmeye hazır etmek demektir.
Burayı bu yıl yeniden ekmeyi düşündüm ve bir traktör sahibine araziyi sürmesini söyledim.
Avni’nin bir arı kovanı var o arada. Avni’ye telefon edip, arısını kaldırmasını söyledim.
“Tamam abi” dedi. Önceki yıl üçgen arazinin Kuzey yönü ucunda bir kısım çalılar kazılıp bizim arazinin içine bırakılmış. Kanal altında bulunan arazilerimizin komşusu amcaoğlu Avni’ye sordum, “Nedir bu durum?” diye. “Abi benimle ilgili değil. Salya’nın yerine kepçe indirmişler, geçebilmek için onlar yapmış.” demişti. O çalıları önemsememiştim. Çalı çırpı işte, çürür ve araziyi besler. Traktörcüye de çalıları ezmesini söyledim telefonda, ama ezemiyormuş, “Yakıverin abi” dedi.
Avni’ye yeri sürüp ekeceğimi söyleyince orayı ekmek istediğini söyledi. Olmaz, kendim ekeceğim, dedim. İşte Muhtar Salih’ten aldığımız kürek ve diğren ile bu çalı çırpıyı yakacağız, bu gün için kalan, bir saat kadarlık zamanımızda. Ne var ki evdeki hesap çarşıya uymadı. Çalıların iyice bir elden geçmesi gerekiyor. İçinde kalın yabani armut gövdeleri, diğren ile ayıramayacak kadar kalın, karamak dalları falan var.
Döndük. Salih’in kürek ve diğrenini teslim ettik. Burucu’nda bizim Murat Oğuz’un elma bahçesi var. Gelmeden önce Murat’ı arayıp elma toplayacağımı söylemiştim. “Tamam, abi.” demişti. Elmamızı topladık. O ara Yılmaz ve Hüseyin Ateş ile karşılaşıp, ayaküstü sohbetledik. Döndük. Sibila’da Bir Gün seri yazım burada bitti.
25.10 2023

İlginizi çekebilir

MERSİN’E ARKEOPARK

MERSİN’E ARKEOPARK

Tema Tasarım | Osgaka.com