FLAŞ HABER:
Ana Sayfa Haber 18 Mart 2024 62 Görüntüleme

YÜZBAŞI OLSA OLUR MU?

Kırtıl Dağı ardında, Çaltı Alanı vardır. Cumhuriyet Alanından başlar, Tuztaşı Gediğine kadar uzanır. Bir zamanlar Cılbayır’lı bir beyin yeri imiş, her gelene satmış, yemiş. Derken 10 km. bir alan İmamuşaklıların yaylası olmuş. Zaman olmuş, diğer köylerden de gelmişler. Yol boyu tarlalar, tarlaların başına önce bir çatma yapmışlar. Üzerine kaba pelit dalı kesip atmışlar. Sonra orman işletmesi bunu yasaklamış. Çatmalar eve dönüşmeye başlamış. Akarsuları yok. Kuyular kazılmış. Onların suyu ile idare ediyorlar. Hala ekin ekiliyor. Harman da öğütülüyor. Yörük yaşamı hala devam ediyor.
Tuztaşı gediğinden aşağı inince sol tarafta yeni bir alan daha başlar. Yukarı Geçirim, Aşağı Geçirim ya da Bokluca, sonra Işıklıların yaylaları başlar. Guz Kuyusu, Yokuş başı. Etrafı dağlar ile çevrili, bir vadinin içinde Akdere, Işıklı, Kırtıl ve İmam uşaklılar birlikte yayla kurmuşlar. Bağlar ekmişler, bağın başında çatmalar ve talvarlar yer almış. Yamaçlarda buğday, arpa, nohut ekimi var. Bir yıl ekiliyor, bir yıl nadasa bırakılıyor. Tarlaların bittiği yerde meşe ağaçları, ardıç ağaçları var. Onların üstünde sarı çamlar yer alıyor. Peş, peşe sıralanmış tepeler, zik zak çizerek Kırtıl dağlarına ulaşıyor. Sivri Kırtıl, zaman içinde gözetleme kulesi olmuş. Ören yeri var. Define arayıcıları altını, üstüne getirmişler. Onun karşısındaki yer alan tepede Kırtıl Dede türbesi yer almış. Yörenin en yüksek dağı bu tepe olmuş. Akdeniz’i, hava açık olduğu zaman Kıbrıs’ın dağları ve Mut, Gülnar , Erdemli Dağlarını görmek mümkün oluyormuş. Onun için orman işletmesi orada yangın ve ring alanı yapmış. Sürekli aralıklarla askeri birlikler burada yer almış. Kırtıl Dede adında bir ermiş kişinin gömütü yer almakta, 17-18 y.y. yıllarda Erzincan yöresinden gelip, İçel yöresinde vergi toplayan bir kazasker. Ermiş kişi olduğundan gömütünü buraya koymuşlar. Yöre halkı her yıl Sultan Nevruz ve Hıdır Ellez günlerinde, Yörükler yaylaya çıkınca ziyaret ederler. Niyaz edip, dilekte bulunurlar. Keçisi kaybolan, hastalanan yörük, çocuğu olmayan kadın, evlenemeyen bekarlar ziyaret edip, dilekte bulunurlar.
Geçmiş yıllarda at, eşek, deve ile Çatak koyağı, Tapırdamazlı, Bahçe Obasına gelir. Orada dinlenirlerdi. Gün ikindi olup, dağın gölgesi aşağılara inince, eğri, büğrü patika yoldan, yoldaşlayım yaylanın yolunu tutarlardı. Çağıllı Kuyu da buz gibi sudan içilir, Alın Alanında çeşmelerin başında soluklanma devam ederdi. Kırtıl Arasından, Aydınlı Oğlu yurdundan göçüp gelirlermiş.
Diğer bir kol ise; Boğsak, Tokmar, Bağalanı, Akdere, Işıklı ‘dan çıkan gruplar, Bağ Alanından döne döne virajlı yollardan, dağlara doğru yürürler, Yokuş Başında Geçirim Vadisini görünce rahat bir nefes alırlar. Sonra yurtlarına göçüp gelmişlerdir. Işıklı, Bağ alanı deyince onların bağları vardı. İlkbaharda gelirler, budama yaparlar, sonra diplerini belleyip, havalandırırlardı. Tahir in Bağı ise en büyükleri idi. Burada işçiler gelir, günlerce çalışırlardı. Öğleyin yemek molasında; yazdan Sayvantta saklanan pekmez çıkarılır, dağıtılır ki, daha iyi çalışsınlar.
Geçirim alanında iki çeşme var. Aşağı Geçirimde çeşme suları solucanlı olduğu için Bokluca demişler. Yukarı Geçirimde tarihi çeşmeden sular akıyor. Birkaç tane tekne var. İçmeye suları buradan taşımışlar. Teknelerin altında Avarlar ekiliyor. Karpuz, kavun, mısır ekiyorlar. Kıraç domates de yer alıyor. Son yıllar da yer altı suları bulunmuş, Tuz taşı Gediğine, Tuztaşı Gediği Hanı yanına su deposu yapmışlar. Aşağılara hızla akıyor. Ama Çaltı, yeni adı Çamlıca hala kuyu suları ile idare ediyor. Bulunan sular yetersiz.
1934 yılında soyadı kanunu çıkmıştır. İçel ilinde bir heyet oluşmuştur. Nüfusçu, Katipler ev ev gezerler. Bir gün yolları Gökbelen’e düşer. Gökbelen de Hacı Paşalar vardır. Heyet Hacı Paşa Çocuğu Sadık Beğ’e konuk olur. Onlarda Felteş de vardır. Saz, söz muhabbet olur. Felteş ve Cennet Ebe’den ağıtlar dinlerler. Geyik Ağıdı, Kozan Dağı , Samahlar ,Mengiler çalıp söylerler. Ama Geyik Ağıtı onları çok duygulandırır. Nerede oturduğunu sorarlar.
“Aha şurada, geçirim diye bir yer de oturuyoruz. Obamız orada, yayla yerindeyiz” der.
Sadık Beğ’e soyadı sorulur.
“Soyadım Taşucu olsun” der.
Heyet Felteş’in obasını merak ederler. Gökbelen’deki görevleri bitince, Geçirim’e gitmeye karar verirler. Felteş ve Sadık Beğ heyeti alırlar; Yukarı Geçirime gelirler. Tarihi çeşmenin önünde tahta köşke otururlar. Oraya yakın olan sülaleler oraya gelirler. Zülfikar Goca onları karşılar. İsteği üzerine onların soyadı Kıraslan, komşuları Ekizlerin soyadı ise Kılınç olur.
Aşağı geçirime gelirler. Fakışlar vardır. Sayvantlarında gelenleri konuk ederler. Ziyafetler çekilir. Hacı Fakı okumuş adamdır. Ağzı laf yapar. Soyadları Şimşek olsun derler, Topal Feyzi sülalesinin ise, Oğuz, Kemeneci sülalesi Akdemir olur. Şıh Goca (Hasoğlan) sülalesi vardır. Onlarda Gündoğdu olsun derler. Ali Ekber’in soyadları Bulut olur. Felteş’in evine gelirler. Orada Cennet Ebe onlara tereyağlı ovalamaç yapar, Bağşışlardan gelen yayık ayranı ile birlikte ikramda bulunur.
“Felteş şu senin geyik ağıtını bir daha çal, söyle” derler.
Felteş Dede, önce Geyik Ağıtının söylencesini anlatır.
“Mağaras Dağının karşısında Gök Tepe vardır. Ondan sonra yalçın kayalıklar başlar. Yelli Bel, Perçem Beli zirveleri oluşturur. Yalçın kayalıklar aşağı doğru Göksu vadisine uzanır. Yörük, Türkmenler zaman olurlar buralara yaylaklara çıkarlar. Yaşam zordur. Ama Katran, İledin ağaçları vardır. Zaman olur Tahtacılar burada kesim yaparlar. Kesim yapmadığı zaman keçilerini, koyunlarını otlatırlar. Otlar, diz boyu olur. Her taraftan su fışkırır. Biz oralarda doğduk. Oralarda kardaşlarımız yaşar. Burada yaşayan Yörüklerin hem hısımları vardır. Işıklı obasının da büyük kısmı orada yaşar. Yelli Bel onların yaşam sevdalarıdır.
İşte bu yörede geçen dağların eteğinde kurulmuş, gelenekleri ile iç içe kaynaşmış bir oba vardır. Bu obada beşkardeş yaşar. Bu köy ava düşkündür. Bu beşkardeş de öyle. Av için yaratılmışlar sanki. Avsız yaşamak onlar için ezinç kaynağı. Sevingesi, özgürlüğü, avda yeşeren, umutların görgelediği, avda gerçekleşen beşkardeş. Geyik avı onlar için büyük özlem. Özlemden öte tutku. Ama, geyik avı bu yörede bir tabu. Ölümden öte geyiğe olan sevgiden ona, silah çekmeme duygusu var. Bütün bunlara karşın, beş kardeşin içinde yanıp tutuşan geyik avı özlemi; eyleme dönüşür. Önce analarına açmak isterler. Bakarlar ana ateş püskürüyor. Hemen kaparlar konuyu. Ana biz keklik avına çıkıyoruz. Bir kaç gün bizleri merak etmeyin. Derler ve yola çıkarlar. Günlerce dolaşırlar. İki, üç, derken beş yaz yurdu geçerler. Sarıkayalıklara doğru onları çeken bir güç duyarlar. Aşağılardan derin bir koku gelmede. Bu kokular iledin ağacının kokusuyla birleşmede. Esen bir yel, sallanan ağaçlar. Akdeniz’in derinliklerinden gelen, meltemin uzantısı, aşağı yeli. Ormanın bu çeşnisi içinde kendini kaptırmış bir geyik sürüsü; ana geyik önde, kınalı mı kınalı yavru geyikler onu takip etmede. Yavru geyikler güzel mi güzel. Gözleri sürmeli gibi. Zeytin karası işlenmiş alnının ortasında beyazlıklar, yeni büyüyen siyahla, sarı arasında ala benek. Ortanca kardeşle karşı karşıya gelmiştir. Bakışırlar, bakışırlar. Kara sevda yayılır ormana. İki aşık oluşur. Avcı ve geyikler arasında. Hele ala benekli ceylan. Avcı da onları vurmadan öte yakalama duygusu, özlemi kabarır. Avcı yerinden fırlar. Geyiklerde ürkerler, kaçmaya başlarlar. Ara sıra arkalarına bakarlar bir tutku ile. Günlerce kovalamaca sürer. Birkaç kez karşılaşırlar. Avcı nişan alır; tetiği çekemez. Eli tam tetiğe değecekken geyikler kaçmaya başlar.
Kovalamaca bir yarın başında durur. Geyikler yarın başında aşağılara bakarlar. Anne geyik yalvarırcasına geriye mazlum mazlum bakar. Avcı yaklaşır, bakışırlar. Saatler geçer. Avcıda tekrar yakalama dürtüsü kalkar. Bir atılım yapar. Geyikler kaçmak ister. Ama nereye kaçsın. Yardan aşağı yuvarlanırlar. Kayalıklardaki yarın birine geyikler, birine avcı düşer. Bir ses yankılanır. Yankılar sese dönüşür. Kardeşler o sese yönelirler. Kardeşlerini ve geyikleri görürler. Geyikler mazlum, mazlum durmaktadırlar. Kardeşleri ise bir ağaca takılmış, durmaktadır.
Birkaç gün uğraş verirler, onları yar’dan alamazlar. Yalçın kayalıklar buna olanak vermez. Eve dönmeye karar verirler. Ama ne diyecekler analarına. Hani kardasınız demeyecek mi? Ama beklemekle de olmaz ki. Bir sabah gün ışırken köye dönerler. Sessizce eve girerler. Anaları sabahlara kadar uyumamıştır. Onları göz çanağı şişmiş, ağlamaklı karşılar. Beş giden oğul dört dönmüştür.
“Hani yavrum?” der.
Yürü derler analarına. Yardan düştü diyemezler. Dağlara doğru tırmanırlar. Sarp kayalıklara ulaşırlar. Bir yar’ da oğul. Bir yar’ da geyikler. Ananın dertleri depreşir; bir ağıt dillenir…
“Beşkardeş idik gettik geyik avına
Geyik çekti getti de gendi dağına
Töbeler töbesi getmem geyik avına
Siz gedin gardaşlar kaldım kayada…
Altısı iride altısı görpe
Alıp görpeleri de çekilmiş sarpa
Yükümüz barut değil de vallahi arpa
Getme geyik, getme avcı değilim.
Tüfeğim kayada asılı kaldı
As babım sandıkta basılı kaldı
Nişanlım el koynunda küsülü kaldı
Töbeler töbesi getmem geyik avına…
As babımı bölük, bölük bölsünler
Her birerini bir ahbaba versinler
Nişanlımı küçük kardeşime versinler
Siz gedin gardaşlar, kaldım kayada.

Size derim size geyik erenler,
Size dağlar mamur size verenler
Dilerim onmasın sizi vuranlar
Kaçma geyik kaçma avcın değilim…
Felteş Dede çöğürile çalar, Cennet Ebe söyler. Ağıt biter o sıra, aşağı yeli esmeye başlar, ardından Kırtıl arasından sis- duman geçirim üstüne yayılır. Heyet bunun üzerine:
“Felteş senin soyadın Duman olsun.” derler. Keklikçilerin soyadı da Duman olur.
Son olarak Ali Çavuş’a gelirler. Bağların başında çatmalar üstüne talvar kurmuşlardır. Koca kaba pelit ağacının koyu gölgesinde otururlar. Ali Çavuş; Yörede usta birisidir. Gökbelen’de birçok evde marangozluk yapmıştır. İşlemeler yapmıştır. Mut’ta kardeşleri, sülale adı olan Kamışlı soyadını almışlardır. Ama o:
‒Bizim soyadımız Yüzbaşı olsa olur mu?
‒Bu asker rütbesi olamaz.
‒Nerden çıktı bu Yüzbaşı sevdası?
Ali Çavuş hemen ayağa kalkar, esas duruşa geçer. Başlar anlatmaya:
“Çanakkale savaşlarında cephede savaştım. Conkbayırı denilen yerde; unutamayacağım anılarım oldu. Bir gün Mustafa Kemal emir verdi.
“ÇANAKKALE GEÇİLMEZ”
Cephede ölüm kalım savaşı var. Binlerce şehit, gazi var. O gün kanlı savaşlar oldu. Ben askerde Çavuştum, Bölük Komutanım Yüzbaşı Hasan, hep yanında savaşırdım. Sürekli onu korurduk. Ama o gün saldırı püskürtülecekti. Amansız savaş oldu. Bir baktım bizim Hasan Yüzbaşı vuruldu. Şehit oldu. Az ilerde bir tank çukuru vardı. Onu bir çukura çektim, elbisesini giydim. Savaşa devam ettik. Birlik morali çok iyi idi. Çok kanlı bir savaş oldu. İngilizler püskürtüldü.
ÇANAKKALE GEÇİLMEZ oldu.
Gün ikindi olunca baktılar ki, benim üstümde yüzbaşı elbisesi, cepheyi canla, başla savunup, düşmanları biz kovduk. Mustafa Kemal, Mustafa İsmet geldiler. Beni, sağ kalan askerlerimizi teker teker öptüler, kutladılar.
Üzerimden elbiseyi çıkarmaya kalktım:
“Kalsın, bundan sonra senin adın Yüzbaşı Ali olsun” dediler. O gündür, bu gündür o elbiseyi sandıkta sakladım. O gündür, bu gündür de bana Ali Çavuş yerine Yüzbaşı Ali dediler.
Şimdi soruyorum, benim soyadım Yüzbaşı olmaz mı?”
Heyettekiler, duygulandılar. Nüfus Müdürü, baktı hala esas duruşta bekliyor.
‒Rahat
Ali Çavuş rahat duruşa geçip oturdu. Tahrirat katibi:
‒Tamam; senin soyadın, Yüzbaşı yerine Üçyıldız olsun.
İşte Ali Çavuş’un soyadı Üçyıldız olur. Eşi Ayşe, Oğulları Fevzi, Hızır ve kızı Gülsüm Üçyıldız olarak kayıt edilir. Ondan sonra yaptığı işlerin üzerine Üç yıldız işareti koyar.
Ali Çavuş hakka yürüyünce, o elbisesi ile sırlanır. Geçirim yaylasında 1934 yıllardan günümüze bir söylence oluşur. Öykü olur. Torunları çoğalmaya devam eder.
Kimisi soruyor: Beş yıldız neden olmuyor?
Torunlar göğüslerini gererek;
“Üçyıldız bize yeter.”

Tema Tasarım | Osgaka.com