FLAŞ HABER:
Ana Sayfa Gündem, Haber 19 Haziran 2023 106 Görüntüleme

ÇAYIR GÖZLÜ ADAMA

Çocukluğumda yaşadığım her şey bir oyun gibi gelse de biraz büyüyünce oyuncaklarıma dokunamayacağımı anladığımda ilk kez acıyla tanıştığımın farkına vardım.
Daha ilkokul dördüncü sınıftaydım. Tam oyun çağındayken babamın ölümünü kabullenmediğim gibi onun hala geleceğine inanıyordum. Hatta öğretmenimiz öyle güzel keman çalıyordu ki müzik dersinde çalıp söylediği, “Havada bulut yok bu ne dumandır. Giden gelmiyor acep nedendir” türküsünü söylerken benim en çok beğenip, tekrar tekrar söyleyip mutlu olduğum “babamın bir atı olsa uçsa da gelse” bölümüydü. Çünkü babamın beyaz kanatlı bir atın üzerinde uçarak geldiğini, beni de atının terkisine atıp kanatlanarak gökyüzüne doğru uçtuğumuzu hayal ederdim. Ama gel gör ki ne babam geldi ne de ben hayalini kurduğum beyaz kanatlı meleğime kavuştum. O artık gerçekten bir melek olmuş ve ölüm denen bilinmezlere gitmişti.
Kimsenin görmediği yerlerde ağlıyor kimsenin duymadığı sözlerle avutuyordum babasızlığımı. Çünkü gözyaşlarımı silecek, yüreğimdeki acıyı dindirecek kocaman gülüşüyle içimi ısıtacak bir nefesim ve yüreğimden tutacak bir elim yani artık babam yoktu. Çünkü o bensizliğin, o sonsuzluğun kollarındaydı.
Zamanla onun yokluğuna alışmaya, bir de gerçeklerle yüzleşmeye başlayınca tek başına ayakta kalmanın ne kadar zor olduğunu, yaşam mücadelesi verirken yere düştüğümde elimden tutan olmadığında çok iyi anladım. Yüreğimin bir yerlerinde o çocuk ruhumla kurduğum hayalin gerçekleşeceğini düşünürken acının buruk gülüşüyle kalakaldım. Ne kadar çok seversem seveyim ne kadar çok sevilirsem sevileyim baba sevgisinin ve şefkatinin yerini başka sevgilerin tutmayacağını öğrendim.
O dönem köy okulları arasında bahar gezileri düzenlenirdi. Bu sayede hem yaşadığımız coğrafyayı daha yakından tanımış olur hem de öğrendiklerimizi birbirimizle paylaşırdık.
Hiç unutmuyorum Dere köyünün öğrencileri bizim köy okuluna gelmişlerdi. Oyunlar oynandı, sofralar kurulup yemekler yenildi ki, ansızın gelen yağmurla hepimiz sınıflara doluştuk.
Yağmurun dinmesini beklerken fıkralar anlatılıp, bilmeceler soruldu. Sıra türkü söylemeye gelmişti. Bizim köyün öğrencilerinden biri “bir yiğit gurbete gitse / Gör başına neler gelir “ türküsünü söylerken ben gözyaşlarıma engel olamamış kendimi dışarıya atmıştım. Bu türküyle ilk defa babamın acısını yüreğimde hissetmiş kendime ve hıçkırıklarıma engel olamamıştım.
Ne beni teselli etmeye çalışan öğretmenlerin sesini nede yağmurun sesini duyuyordum. Tek duyduğum gurbette kalan babamın hıçkırıkları ve acılarla tanışan bir çocuğun sesiydi…
Ve zaman benim çocuk yüreğime acımasız yüzünü çok erken göstermişti.
Onu Bin Dokuz Yüz Yetmiş Sekiz’ in yağmurlu bir Martında kaybetmiştim. Aradan geçen onca senenin ardından ona seslensem duyar mıydı?
Evet, baba o dönemlerde ne bir parkımız oldu ne de salıncağımız. Ama eminim ki yanımda olsan sende isterdin; yağmur damlalarıyla coşan parkta salıncaklarımı sallayıp, kaydıraklarımın altında beklemeyi.
Hangi çocuk istemez ki yağmur damlalarıyla coşan parkın salıncaklarını birbirine katıp kaydırakların üzerinde yürümeyi. Ve hangi çocuk istemez ki babasının şefkatli ellerine sarılıp zıplaya zıplaya yürürken” baba bana patlamış mısır al” deyip kocaman öpmeyi… Yine hangi çocuk istemez ki babasının ellerine sımsıkı sarılıp seni kocaman seviyorum babacık demeyi… Evet, çayır gözlü adam! Evet, beyaz kanatlı babam! Seni öyle çok özlüyorum ki her günümde ve her babalar gününde hasretini yüreğime anlatamadığım gibi gözyaşlarıma da anlatamıyorum. Sensizliğim sayfalara dökülürken kelimeler yetersiz cümleler anlamsız kalıyor. Çünkü ben her günümde ve her babalar gününde yüreğimde bir boşluk dışarıda bir soğuk rüzgâr eser ve üşürüm sensizliğinden. Çünkü öpemem ellerini, sarılamam sımsıkı ve yakar yokluğun düşlerimi.
Şimdi sevgine açlığımı daha nasıl anlatayım. Yokluğun öylesine derin ki: başköşemde asılı resmine ne kadar bakarsam bakayım, özlemine ne kelimelerin gücü yetiyor ne de başka sevgilerin.
Her ne kadar özel günleri sevmiyorum desem de bu canımın çok ama çok yanmasından, sevdiklerimin yanımda olmamasından. Çünkü her özel günün benim yüreğimde büyük acısı var. Hal böyle olunca özel günlerde benim acım bir iken ikiye katlanıyor.
Hoş modelim, gurur kaynağım dediğim insanların varlığı ve yüreğimdeki babayla yaşamaya alışmış olsam da yokluğuna sarılmaya bir türlü alışamadım. Yine de yaşamdan kopmuyor yanımda babam diyecek kadar yakın hissettiğim insanlara sarılmanın bir nebze de olsa mutluluğunu yaşıyorum.
Çünkü en az babam kadar değerli insanlar. Babalar gününde yüreğime dokunan tüm güzel insanlara sevgimi, saygımı göstermenin yolunu böyle seslenerek gideriyorum. Bu duyguyla yanımda olmasalar da şefkatlerini yüreğime sararak selamlıyorum o güzel insanları.
Sevgili babalarım! Bu çocuğunuz bu özel gününüzü kutlarken ellerinizden, yüreğinizden öpmenin gururuyla ve şefkatinizin sıcaklığıyla sarılacak yaşama.
Tüm baba insanların babalar günü kutlu olsun.

Tema Tasarım | Osgaka.com