FLAŞ HABER:
Ana Sayfa Haber 23 Ekim 2023 102 Görüntüleme

DAĞPAZARI KÖYÜ’NÜN GÖÇMENLERİ

Mut’un Dağpazarı Köyü’nün halkının bir kısmı Silifke Mut tarafından gelen yörüklerden daha çoğu ise 1887 yılında Bulgaristan’ın Hacıoğlu Pazarcığı’ndan (Şimdiki adı: Dobriç ) gelen muhacirlerden oluşur.
O civarda Dağpazarlı deyince önce akla bu göçmenler gelir.
Zira diğer ahalinin o çevreyle bağlantıları çoktur. Göçmenler ise konuşmaları, hal ve tavırları, simaları ve isimleriyle hâlâ belirgin bir farklılık arzederler.
Daha nazik daha şehirlidirler.
Benim baba tarafım Silifke yörüklerinden Dağpazarı’na yerleşmiş bir ailedir.
Anne tarafım ise Hacıoğlu Pazarcığı’ndan gelen göçmenlerdendir.
Her iki yanım beni farklı yönleriyle etkiler.
Ancak anne tarafım tüm edep, tertip ve görgülerine rağmen bende bir hüzün doğurur.
Bu büyük ihtimalle göç sırasında çekilen eziyetlerin genetik hafıza ile sonraki nesillere taşınması mıdır, bilemiyorum…
Kendi akrabalarımda gördüğüm.
Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde Balkanlardaki yaşamı hissedip hüzünlenmemek mümkün mü?
On’a yakın medresesi olan bir şehirden, ne zorluklarla Anadolu’da okulu bile bulunmayan bir dağ köyüne gelmek elbette büyük travmadır.
Bu onların yaşadığı ilk travma da değil, belki kaçıncı…
En son Karaman ve civarından götürülmüşler.
Bir yaşam koçu ile yaptığımız “Soy seansı”nda hem anne tarafımı hem de baba tarafımı kale surları önünde ellerinde tuğlarla görmüştüm.
Daha sonra o kalenin Malazgirt Kalesi’nin surları olduğunu gördük. Yani hepimizin anayurdu Orta Asya ve gerek Malazgirt gerek Karaman onların ara durakları.
Onlar yüzyıllar boyu gurbette yaşamış ve sonunda ara duraklarına geri dönmüş insanlar. Hem de hiç bozulmadan.
Töre ise töre, edep ise edep, ahlâk ise ahlâk. Belki daha da eskiden geldikleri için İslami hassasiyetleri de çok güçlü.
Onlara hayranlık duyarım hep.
Sanki onlarla zaman makinesinde karşılaşmış gibi olurum.
Zira her mimik ve gülüşlerinde geçmişten izler görürüm.
Onların nezdinde göç stresi yaşayan herkesi sevgi ve saygıyla selamlıyorum…

DAĞPAZARI KÖYÜNÜN GÖÇMENLERİ

Mut’un Dağpazarı Köyü
İsmine uyar bir şekilde
Yedi köyün ortasında bir geçit yeri
Yeşiller içinde yıkık virane
Tarih kokar buram buram
İster Roma ister Balkan
İstersen Orta Asya
Baktığın her yerde

Serin esen rüzgarıyla
Kavak yapraklarının
Hışırtısı yıkar
Kulak ve gönüllerin pasını
Masmavi gökyüzü
Güven verirken ruhlara
Telaşsız bir meşguliyet var insanında
Hemen hepsi biraz mahzun
Biraz tanıdık, isimsiz
Bense tanınıyorum şeceremle
‘Meryem mi?’ diyorlar içtenlikle
‘Sarı Ahmet’lerin Meryem?’
Ne kadar seyrek gelsem de
Ait olduğum yerdi burası kesinlikle…

Mut yolunda Zeytinliğe gelince
İçimde kıpırdanmaya başlayan kuşlar
Konarı’yı görünce uçuşuyorlar
Kanatlarında beni de taşıyarak
Bir zaman yolculuğunda yol alıyorlar
Nefesim açılıp
Göğsüm genişliyor
Ben bu havayı
Bu kokuyu
Şu baldıranı tanıyorum
SILAM burası, benim SILAM
Ah keşke!
Ablam olsa da düzlüklerde kekik toplasak
Ebemden gizli anneanneme uğrayıp
Babam izin vermese de teyzemden hiç çıkmasak
Bak! Elinde kepçesi
Ocakta süt tenceresi
Bizi bekliyor gülümseyerek
Ah! Vasfiye teyzem
Sevgi ve şefkat meleği
Mazlumların da hamisi
Herşey güzel ve tatlı seninle
Anneannemle olduğu gibi
Köyün bilgesi sütannem
Hatice yenge sesleniyor bak
‘Huriye’m, Huriye’m’
Tüm köy neredeyse aynı terbiyede
Nazik, sevgi dolu ve diğerkam

Vatanlarına benzesin diye
Az aramamışlar Dağpazarı’nı
Aylarca dolaşmışlar Mersin ve civarını
Sinek yok, orman var deyip
Çaresiz yerleşmişler şehre uzak izole bir yerde
Belki bu da bir ihtiyaçtı o günlerde
Kolay mı adapte olmak yeni bir çevreye
Geldiklerinde
Kırmızı domatese çürük deyip atarlarmış
Yerli halk ise yeşile ham diye bakmazmış

Dağpazarı’nda yüzyıl sonuna kalan
Göçmen tatları şunlardı
Somun ekmeği
Kırma böreği

Çörek çeşitleri
Çocuklar için hamurdan leblebiler
Kavurgalar
Sütlü kabak tatlıları
Erişte

Bir de ‘Altıncık’ çiçekleri vardı
Şaka gibi eşi benzeri yok o civarda
Anneannem seyrek ve bir sıra halinde
Bahçenin en güvenli yerine eker
‘Aman çiğnemeyin kuzum, tohumu çok az’ derdi
Etrafını da haşhaş çiçekleriyle süslerdi
Batıdan gelen göçmenlerin çiçek sevgisi
Zaten herkesçe bilinirdi

Köyde verilen ortak yemekler
Sosyal hayatın pencereleri
Dağpazarı’nda bir yemek
Keşkek, yahni, topalak, sarma
Tatlı ise Rumeli hatırası lokma
İnsanlar da sofradakiler gibi
Hepsi ayrı tatta
Göçmeni, yörüğü, köylüsü
Hepsi Dağpazarlı
Asıl Dağpazarlılık ise
Göçmenlere has bir haldi
Kibar, kanaatkâr, kendi halinde
Aile bağları kuvvetli
Bağlıdırlar geleneklerine
Şehirlilik hâkim her hallerine

Anneannem derdi ki
Gelirken yanlarına yük almamışlar
Ama tüm kitaplarını getirmişler
İçinde hatıratları bile varmış
Yazık ki!
Değerini bilmeyen sonraki nesiller
Bunlarla ateş yakmışlar

Şaban, Necip, Fazlı, Fedai’dir adları
Resmiye, Revasiye, Nuriye de kızları

Köyün en hâkim tepesine
‘GURBETLER’ denmesi
Hep burkar içimi
Kim bilir? Ne acı ve özlemlerle
O güzel yere verdiler bu ismi

Sanki bir gün
Dobriç’e geri döneceklermiş gibi…

Oysa günümüzde
Gidip gören dahi yok belki
Sadece hasret kaldı geride
130 yıl geçse de
Göçmenlik zor mesele
İzleri kaybolmaz sürer gider
Sonraki nesillerde de…

Tema Tasarım | Osgaka.com