FLAŞ HABER:
Ana Sayfa Haber 28 Eylül 2023 276 Görüntüleme

SİBİLA’DA BİR GÜN

Pers Yolu Yürüyüşü yazımıza bu gün ara veriyorum. Devam edecek, bekleyenler olduğunu biliyorum. Dahası posta atıp, teşekkür edip, devamını bekliyorum diyen dostlar var. Teşekkür ediyorum, paylaşma fırsatı veren etkileşenlerime.
Yaşam, paylaşınca güzel. Anlamlı, insani.
Pers Yolu Yürüyüşü yazı dizisi biraz devam edecek. Yürüyüş destansı olunca, yazısı da destansı uzun oluyor, doğal olarak. Yazacak, paylaşılacak, etkileşime girilecek başka şeylerde olunca araya girmek gerekiyor. “Sibila’da Bir Gün” öyle bir şey.
Sibila’da zaman akar. Rüzgâr kanatlı atlılar gibi, bir göz açıp yummuş gibi. Persçe kökenli Sibila, yağmur damlası demek. Yağmur damlası öylesine güzel bir konumdadır ki, üstüne dağcı isen, üstüne Pers Yolu’nda odak olunca ayrılmak istenmiyor. Buradaki dağcı İnce Bukay olunca, ayrılmak istememe durumunun, doğru orantılı büyümesi kaçınılmaz oluyor. Önceki günden yaptığımız Kavaközü planını “yarın 07.00’de yola çıkalım” diyerek kurmuştuk.
Sibila eylem üssüm İnce Gıda Zeytinyağı Fabrikası’na kırk altı kilometre. Araçla yaklaşık bu kadar dakika sürer, ama benim Kavaközü gidişlerim, Kömürcü öncelikli olur. Kömürcü, kaderimdir, ondan. İlla oraya varacam. Gözümü açıp, evreni gördüğüm yerde yenilenecem. Bu defa da öyle oldu.
Sibila’ya vardığımızda saat on üç civarıydı. Benim için mitolojik bir ortam olan Kömürcü’de mitoslarımı yaşamam, kahvaltı yapmamız, bu günlerde geçen doğalgaz boru hattının yarattığı vahşi tahribat, daha erken ayrılmamı engellemişti mitolojik dünyamdan.
Pers Yolu Yürüyüşü öncesi aldığım bir telefon postasının “Sibila’ya girme” talebine kulak asmadan, Sibila yolundan ilerleyip, iki bin beş yüz yıl önce konulmuş taşların arasına, Pers Müstahkem Mevki girişine koydum aracımı. Birçok defa “Sibila’ya Hoş Geldiniz” diye seslendiğimiz yere ki; hepsi çok güzel olmakla beraber, en güzelinin Pers Yolu Yürüyüşü’nde Türkiye’nin hemen her yerinden gelmiş yaklaşık yüz dağcı ile seslendiğimiz olan yere.
Gökyüzünden süzülen gün ışığı, hala oldukça etkili olsa da Sibila’nın beni/bizi yakan ateşinin yanında hiç kaldığından olsa gerek, aldırmadan sarı süzmelere daldık Sibila’ya.
Görsel olarak Sibila arazisi ikiye bölünmüş durumda. Sanırım yarı yarıya. Kavaközü tarihinden bildiğim kadarı ile dördüncü kuşağın tasarrufunda. Son sahiplenicilerden biri ki, yaklaşık yarısını tasarruf ediyor, arazi yüzeyini, taş temizleme aracına temizletmiş durumda. Derine inmemiş, arazinin ekimine engel olan taşları, ne varsa arazisinin çeperine döktürmüş durumda. Bunu yapalı bayağı bir zaman oldu. Diğer yarısının sahip ya da sahipleri arazi ile ilgilenmemektedirler. Ekip dikme anlamında. Aslında ekilebilecek çok da bir yer yok, ama önceki kuşaklar ve bir önceki kuşaklar ekiyormuş.
Sanki daha önce hiç gelmemiş dikkati ile yine tamamını adımladık yağmur damlasının. Benim bir türlü göremediğim (ağaçlar öylesine iç içe geçmişler.) Turan Ateş’in ısrarla var dediği, ıhlamur ağacını aradık tekrar. Yine ulaşamadım tabi.
Sibila sarp bir tepenin üzeri daha önce söyleyip yazdığım gibi. Çeperleri oldukça dik bir eğimle iner ve yeniden bir kaş zinciri ile çevrelenir. Kaşın altından yine oldukça dik bir eğimle eteklerine doğru süzülüp, geniş çayırlara, sulak alanlara ulaşır. Üçüncü Haçlı Ordusu, eteklerindeki geniş çayırlarda dinlendirmiş atlarını, askerlerini. Sibila Prensi ev sahipliğinde.
Prof. Semavi Eyice Hoca’nın ifadeleri ile iki gün.
Sibila yerleşiminin birinci etek katmanına ayırdık bu defa zamanımızı. Bunun iki nedeni var bu defa için. Birincisi yeni tespitimiz bir taş. Onun izini sürdük. Taşdan ne çıkar demeyelim. Geçmişe dair en güçlü bilgi kaynaklarındandır taşlar. İkincisi Yağmur Damla’sının yarı yüzeyinin taşlarının temizlenerek çeperlere dökülmüş olması.
Oldukça sorunlu oldu çeperde birinci kat inişinde dolaşmak. Mut’tan yola çıkarken çeper ve birinci kat etek kısmını göz önünde bulundurmamıştık. Ayaklarımıza yazlık dağcı sandaletlerimizi geçirmiştik. Dağcı sandaletleri arazi yürüyüşleri için, ama zemin de öylesine dikenli bir örtü var ki; bir adım dahi olsa kaçmak mümkün değil. Her günde burada değiliz. Taşlara, kaya yüzeylerine basmakta zeminde kaymama gibi konular da sorun yok, ama diken… Kabullendik, her ölçüde acıyı umursamayarak adım adım dolaştık.
Zirve yüzeydeki taşların güneybatı yönde ve güneydoğu yönde bir akışı var. İkisinin de nedeni biri birinci etekte diğeri ikinci etekte yapılmış koyun ağılları. Bunlardan güneydoğuda olanın yapılışını bilmiyorum. “Koca Hüseyin’in Çardağı” diye bilirdik, çocukluğumuzdan itibaren. Bu günlerde torunları kullanıyor. Bir ara yıkılıp torunları tarafından, aynı taşlar kullanılarak yeniden yapıldı.
24 09 2023.
Devam edecek…

Tema Tasarım | Osgaka.com