FLAŞ HABER:
Ana Sayfa Gündem 24 Mayıs 2022 302 Görüntüleme

BÖĞÜRTLEN SEVDASI…

Her insanın bir yaşam hikâyesi, her hikâyenin de bir şiiri vardır. Şiiri okuduğunuzda o hikâyeyi görür ve hikâyenin kahramanlarıyla birlikte dokunursunuz yaşama. Bazen aşkınızı, umutlarınızı yarım bırakan sevdiklerinize olan özleminiz yakıp yıkar yüreğinizi. Bazen de acımasız olsa da yaşam, hasrettir göğsümüzü acıtan deyip dokunduğunuz her anın tadını doya doya yaşarken şiir olup akıp gidersiniz zamanın içinden.
Evet, dostlar bugün sizlerle Böğürtlen sevdasının kısa bir hikâyesini ve şiirini paylaşmak istedim. Anlayacağınız kimi uzun uzun anlatır yaşadıklarını hikâye olur, kimisi de susar; sustukça da içine attıkları acıtsa da düşlerini şiir olarak dökülür mısralara. Susmak yüreğinin sesini dinlemektir. İçindeki çocuğun ellerine sarılıp gözünün içine bakarak konuşmaktır. Yani en büyük bayramı yaşarken yüreğim sana seni seviyorum böğürtlen gözlüm diye seslenebilmektir.
Evet aşkım.
Seninle kurduğum dünyada paylaştıklarımın tadını alana kadar gerçek anlamdaki sevgiyle hiç tanışmamıştım.
Sen sonsuz yolculuğun bilinmezlerine giderken oda seninle gitti diyordum. Ama yıllar sonra gördüm ki mekânlar değişse de sevgi hiç bir yere gitmiyor. O benim içimde yani topraklarımda yaşamaya devam ediyor.
Çocukluğumda gökyüzünde asılı sandığım yıldızların yağmur damlalarıyla böğürtlenlerin üzerine saçıldığını sanırdım. Toplarken ne elime çıkan rengine nede batan dikenlerine aldırmadan damağıma attığımda hep aynı hazzı alırdım. Aradan geçen onca senenin ardından bunun bir sevda söylemine dönüşeceğini hiç düşünmemiştim. O nedenle böğürtlenin benim dünyamda apayrı bir yeri vardır.
Hatırlar mısın daha evlilik kararı almamıştık. Ayrı şehirlerde olunca yakaladığımız ilk fırsatta günün her saatini sevdaya dönüştürmeye çalışırdık.
Mersin o dönemlerde bu kadar büyük değildi. Deniz şehri olmasına rağmen ne el ele tutuşup yürüyecek sahilleri nede hoş sohbet edebileceğimiz kafeleri vardı. Yine böyle yürümeye çalıştığımız günlerin birinde Böğürtlen tabelası önünde çakılıp kalmıştım. Beni durduran şeyin ne olduğunu anlamak için dönüp usulca sana baktım. Evet dedim. Yağmur yoktu ama yüreğim öylesine ıslanmıştı ki tıpkı düşlediğim böğürtlenler gibi ışıl ışıl parlıyordu gözlerin. İşte o günden beri nerede bir böğürtlen görsem o parlayan gözlerin sevda olup yüreğime düşer.
Şimdi yüreğimin başköşesine ektiğim böğürtlenlerin ışıltısını diğer çiçeklerimle paylaşıyorum. Bu sana olan hasretimi dindirir mi bilmiyorum.
Belki ondandır çiçeklere olan tutkum. Bu sana olan hasretimi dindirir mi bilmiyorum ama en azından “keşke sevmeseydim bu kadar acı çekmezdim” demiyorum. Çünkü madalyonun öbür yüzüne baktığımda o süreci yaşamasaydım ne kendimi bu kadar yakından tanıyacak, ne seni bu kadar güzel anlatacak nede yaşama bu kadar sıkı sarılacaktım…
Çünkü sevgi, konusu ne olursa olsun başlı başına bir emek istiyor. Olaylara böyle bakınca da yaşadığım onca sorunun arasında sevgiyi yeşerttiğim gibi çelişkilerimle oluşturduğum bu yaşam biçimini de değiştirmem gerekiyordu. Artık etrafımdaki olan bitenlerden çok içimdekileri anlatmalıyım yani özüme dönmeliyim.
Gidişinle gökyüzünde sandığım yıldızlar
Sağanak sağanak üzerime saçıldı
Bir an geriye döneceğimi sandım
Oysa ben toprağa döndüm
Çiçeklerde ışıl ışıl özüne…
Ben sana şarkılar söylerken
Bahar da renklerini cıvıl cıvıl kuşlarla paylaşıyordu.
Biliyorum ki çok uzaklardasın
Ama her nerede olursan ol
Yağmur damlalarıyla sevişen
Yalnız bir böğürtlen görürsen
Bil ki ben ordayım.

Sevgiyle, saygıyla ve dostlukla kalın…

Tema Tasarım | Osgaka.com