FLAŞ HABER:
Ana Sayfa Gündem 14 Temmuz 2020 424 Görüntüleme

KIRTIL’DA BİR DÜĞÜNDEYDİK

Her taraf ala bula. Karlar kara toprağın arasında yer yer parlıyor. Ağaçlar çıplak, dalları yarı karla kaplanmış. Meşeler, pıynarlar, karaca ağaçları; kardan bir gelinlik giymişler. Yukarıda Zengin Kaya’nın üstünde çamların yeşili görünmez olmuş. Oraya kar daha fazla yağmış Kırtıl tepesinden aşağı doğru yağan karlar onların üstüne üstüne geliyor. Yukarıdan aşağı dere hızla, coşku ile akıyor. Uçtu’dan aşağıya beyaz köpük gibi akıyor. Yamaçlardan aşağı akan sular birleştikçe sular çoğalıyor. Çoğaldıkça daha hızla aşağı akıyor. Kayalar, taşlar, odun parçaları bir birlerine vura vura geliyor. Derelerden gümbür sesler geliyor. Aşağıda üç dere birleşiyor. Kesmeli boyunda okula giden çocuklar dereyi geçemeyip, geri dönmüşler.
Kırtıl’dan kar soğuğu esiyor. Kuşlar yukardan aşağı yele kaptırmışlar. Evlerin arasına gelince çelenilerin altına gizlenmeye çalışıyorlar. Soğuktan, tir tir titriyorlar. Biri köşke bulgur atıyor. Kuşlar üşümeyi unutup, oraya koşuyorlar. Yemini alan çeleninin altına gidiyor.
Meşe kütükleri ocakta yan yana dayalı, yalım yalım yanıyor. Arasında çam dalı çıtırdaya çıtırdaya sesler çıkarıyor. Alevler birer akis çizerek bacadan yukarı doğru hızla çıkıyor. Kütüklerin altında koz olmuş kömürler duruyor. Bir leğen dolusu hamuru ocağın yanına getirdiler. Çekme yapma başladılar. İyice mayalanmış hamur bezeleri elde şekil alıyor. Sonra kömürün üstüne atılıyor. Bir yandan pişiyor, uçları kızarmaya başlıyor. Birisi leğence getirdi. Diğer elindeki zeytin yağı şişesini yanına koydu. Pişen çekmeleri elleri yanarak böldü, parçaladılar. Üzerine zeytin yağı döküp, ovaladılar. Ortaya kondu, çay daha gelmeden tüketiliverdi.
Köyün kaşından bir davul sesi geldi, gençler dışarı fırladı. Sonra yaşlılar dışarı çıktılar. Bayraktar ile gençler gelenleri karşılamaya gittiler. Kemaneci Pınarı önünde gençler ile gelenler buluştu. Bayraktar , bayrağı yere çaktı mengi oynanmaya başladı. Koralı Paşanın harmanına gelindiğinde köyde yaşlı, genç herkes oraya gelmişti. Bayrak orta yere çakıldı. Genci, yaşlısı mengi oynadılar. Düğün başlamıştı.
Bayraktar bayrağını yerden çıkardı, yola koyuldu. Bir grup köylüde Gözlüklü’nün dudun dibinde bekliyordu. Bayraktar tekrar bayrağı çaktı. Yukarıdan aşağıdan tüm köylü artık bir araya gelmişti. Bu kez gençler yaşlılar halay çekmeye başladılar. Halayın başını bir kız çekiyordu. Ayaklarını yere vuruşta gözleri parlıyor, yüzleri renkten renge giriyordu. Davula vurulan her tokmak, çırpının sesi bile anlamlı idi. Davula vurulan tokmak sesi ile yere vurulan ayak sesleri bir birine uyumlu idi. Eller bırakıldı, el çırpma, yere oturup kalkma, bir yerde çömelme, zıplama. Onlar oynadıkça davulcu daha coşkulu vuruyor. Kemancı daha içten çekiyor yayını, hele gırnatacı Bayram daha içli üflüyordu.
Uzun süre halay çekenleri coşku ile seyrettim. İzlemek oynamaktan daha güzeldi. Ayrı bir renk cümbüşü sergileniyordu. Bir den halaycı başı ile göz göze geldik. Beni izleyen biri, beni halaya iteledi. Kendimi halaycı başının yanında buldum. Elini tutmamla birlikte içime bir sıcak kan akıntısı, elektrik akımı geçti. Sıcaklık kanıma geçti, beynimde fırtınaya dönüştü. Kızın başındaki yazma yana kaydı, saçları dağıldı, yüzüne döküldü. Yarı utangaç:
“Hoş geldin.” dedi. Oyuna devam ettik. Halka büyüdükçe büyüdü. Kimse yorulmuyordu. Bayraktar bayrağını kaldırdı, kız evine doğru yürüdü.
İkindi vakti kına gezdirmesi yapıldı. Oğlan evi köyü üstünde, Dapıranlı Ali’nin evinden kına alındı. Yukarı yaya yolundan çeşmeye, çeşmeden sonra aşağı yoldan önde genç kızlar, arkada gençler kınayı gezdirdiler. Bayraktar geniş bir alan görünce, bayrağın direğini dikiyordu. Orada bir cümbüş yapılıyor, mengi oynanıyor, halay çekiliyor. Genellikle sevelim mengisinde, sevilen kişinin ikram ettiği rakı, şarap gibi içkiler isteyenlere ikram ediliyor. Artık seyirci kalmadım. Her halay çekildiğinde halaycı başının yanında halay çekmeye devam ettim.
Akşam kına kız evinde yakılacaktı. Kızın babası Keklikçi:
“Ben erkekler ile kızlar birlikte kına yaktırmam.” demiş. Kızlar bunu duyunca, köyün en ucunda yer alan Yavuz Veli’nin evine kendilerini kapatmışlar. Bana da pencereden anahtarı verdiler.
“Kayın babaya söyle: “BİZ GELENEKLERİMİZİ BOZMAYIZ, BOZDURMAYIZ. KIZININ KINASINI TEK BAŞINA YAKSIN.” dediler.
Gece yarısına yaklaşıyordu. Kızlar yoktu. Herkes kızları arıyordu, ama bulamıyorlardı.
Durcan Abaya söyledim:
“Ben kızların yerini biliyorum. Hepsi bir yerde, üstlerinden kitli duruyorlar. Kınayı kız – erkek birlikte yakmak istiyorlar. Ya da babası kendi başına yaksın.” diyorlar.
Aracılar girdi. Durcan Gelin, Koralı Paşa gidip görüşmüşler. Kızların dileklerini iletmişler. En sonunda: “Tamam nasıl yakacaklarsa yaksınlar. Amma benim evimde olmaz.” demiş. Onun üzerine Koralı Paşa’nın evinde kına yakılmasına karar verildi. Bunun üzerine gittim. Bayraktar ile birlikte kızları saklandıkları yerden alıp, kına evine getirdik. Böylece eylemli bir düğün yaşamıştık. Demokrasi kuralları işlemiş, eylem ile taassup yenilmişti.
Ertesi gün gündüz dövme dövüldü, gezdirildi, keşkekler pişti, düğün aşı ortaya kondu. Gelenler yemeklerini yediler. Gün ikindi olunca köyün en altından, en üstüne gelini götürdük. Teslim ettik.
Oğlan evi önünde Gelin İndirme geleneği yerine getirildi. Yakınları gelin atın üstünde iken hediyeler verdiler.
“Kızın kaynatası Naslıhan. Gelin”
“Bir sarı öküz”
“Dapın kızın dapın”
“Komşusu Zombak’tan”
“Bahçeden bir armut ağacı”
“Dapın kızım” dediler. O da başını yere eğip kaldırarak; hediyeleri aldım kabul ettim anlamında dapındı.
Elmas DUMAN ile Uyan UYGU’nun düğünü bitti. Artık yola koyulma zamanı geldi. Karlı yollardan yürüyerek Balandız’a çıkıldı. Bana bir şeyler olmuştu. Yere basarken sanki uçar gibiydim. İlk defa içimde bir kıpırtı hissettim. Damarlarında kan hızla dolaşıyor, beynime son hızla ulaşıyordu. Beynim ile kalbim arasında sanki bir köprü kurulmuştu.

8.11.2006
Sesimiz Gazetesi – Silifke.

Tema Tasarım | Osgaka.com