FLAŞ HABER:
Ana Sayfa Gündem 23 Mart 2021 857 Görüntüleme

Eleştirinin Dayanılmaz Hafifliği

Merhaba sevgili okurlar.
Takip edenler bilirler. Geçen günlerde, ilçedeki bir gazeteci ile Mut Belediye Başkanı arasında basın üzerinden bir tartışma yaşandı. Tartışmanın devamında ise, söz konusu gazeteci arkadaşımızca, isim verilmeden de olsa gazetemiz de eleştirilerek sürece dahil edildi.
Amacım polemiğe girmek değil; fakat gazetemizin yöneticisi ve yayın politikasını belirleyenlerden biri olarak, gazetemizin konuyla ilgili durduğu yeri ve tavrı, gazeteciliğe ve eleştirel düşünceye bakış açımızı ortaya koymak açısından bu yazının kaleme alınma ihtiyacı hissedildi. Ayrıca kendi payımıza düşen eleştirilerle ilgili düşüncemizi paylaşalım, katılmadığımız noktalara şerh düşelim -ki, ‘söz uçar, yazı kalır’mış, tarihe not düşmek adına kayda girsin.
İsim verilmediği için, biz de isim vermeden devam edelim.
Konuyu bilmeyenler için süreci özetleyelim.
2021 Mart ayı Mut Belediyesi Meclis Toplantısının Birinci Birleşimi geçen günlerde yapıldı. Bundan önceki toplantılarda olduğu gibi, bu Meclis Toplantısı da gazetemiz tarafından takip edildi ve orada alınan kararları, yapılan görüşmeleri, olduğu gibi siz okurlarımıza aktarıldı. Toplantıya damga vuran olay ise, Belediye Başkanı Volkan Şeker’in isim vermeden ilçede ayda yılda bir çıkan bir gazetenin sahibi tarafından kaleme alınan ‘Uyan Mut’ başlıklı eleştirel yazısına verdiği -bize göre de kabul edilemez olan sözcük ve tümcelerle dolu, açıklama yerini ve üslubunu doğru bulmadığımız – sert yanıtlar oldu. Başkan Şeker’in verdiği yanıtların gazetemizde ve Mut’un diğer yerel gazetesinde yorumsuz şekilde okurlarla buluşmasının ardından, bu gazeteci arkadaşımızdan ‘Mut’ta Sallama Dönemi’ başlıklı ikinci bir yazı geldi. İlk yazısında, temizlik işlerinin geçer not aldığı Mut Belediyesi’nden Mersin Büyükşehir’e, Meski’den iktidara, oda ve derneklerden bankalara, marketçilerden çiğköftecilere kadar eleştirilerini sıralayan gazeteci arkadaşımızın bu ikinci yazısında ise; isim vermeden biz yerel gazeteler de nasibini aldı.
Elbette eleştiri olacak, olmalıdır da. Eleştirel bakışı, düşünce, fikir ve ifade özgürlüğünü sonuna kadar destekliyoruz. Eleştirel, irdeleyici, sorgulayıcı, araştırmacı gazeteciliği –tetikçilik ve şantaj amaçlı olanlar hariç- önemsiyoruz. T.C. yurttaşı olan herkesin, kanunlar çerçevesinde görüşlerini ve fikirlerini açıklama ve yayma hakkı anayasal güvence altındadır. Bu konuda hiçbir tereddümüz yok. Bizler de eleştiriden muaf değiliz. Hakaret, aşağılama, kişilik haklarına saldırı olmadıktan sonra her türlü eleştiriye de açığız. Özeleştiri yapmaktan da geri durmayız.
Olaydan bağımsız, ayağı yere basan eleştiri; yeterli bilgi, belge, sağlam argüman gerektirir. Cesaret gerektirir. Bu şartları sağlayan her türlü eleştiriyi çok önemsiyoruz ve destekliyoruz.
Eleştirinin çeşitleri vardır. Yapıcı eleştiri ve yıkıcı eleştiri gibi. Bazen ise, olanı olduğu gibi yazmak da başlı başına bir eleştiridir; tabi anlayana, anlayabilene. Olayın öznesi kişiye ayna tutmak, yorumsuz olarak olayı, olguyu olduğu gibi aktarmak, kişinin hatasının farkına varması açısından belki de daha etkilidir. Hatta direkt yapılan eleştiriden bile daha etkili olabilir. Çünkü yapısı gereği insanoğlu veya kızı, bir başkasının hatasını söylemesinden, eleştirmesinden pek hoşlanmaz; en azından bazıları için durum böyle. Yaptığı hatanın kişinin kendisinin farkına varması ise, düzeltme yönünde daha değerlidir.
Olanın olduğu gibi aktarılması konusunda, yorumlarla okuru yönlendirmeyerek, okurun kendi yorumunu, değerlendirmesini yapması noktasında, okurun ferasetine (anlayış, seziş, sezgi, zeka) güvenmek lazım. Okurlarımıza bu konuda sonuna kadar güveniyoruz.
Bu olayda bizim yaptığımız da tam olarak budur; olayın öznesine ayna tutmak ve okurun ferasetine güvenmek.
Bizim yaptığımız eleştiri yönteminden geri dönüş alındığını gözlemleme şansına sahip olduğumuz bir olayı da siz okurlarımıza aktarmakta yarar görüyorum. Gazeteci dostum Halil Söylemez ile birlikte halka açık bir yerde oturduğumuz sırada, Korona denetimlerine çıkan Belediye Başkanı Volkan Şeker’le karşılaşıp, kendisiyle sohbet etme fırsatı bulduk. Yaptığımız sohbette konu, söz konusu olaya geldiğinde, görüşlerimizi aktardık ve yapılan açıklamanın yerini ve üslubunu doğru bulmadığımızı açık yüreklilikle ifade ettik. Başkan’da samimiyetle bize hak verdi ve konuyla ilgili rahatsızlığını dile getirdi. Hatayı kabul etmek de büyük bir erdemdir. Başkan, kendisine ve makamına yakışanı yaptı. Bizim için de konu burada kapandı. Eminim ki Başkan, hatayı tamir etmek için de bir adım atacaktır veya atmıştır.
Gazetemizin duruşunu, bulunduğu yeri ortaya koymak açısından, konuyu özelden çıkarıp, genel değerlendirmede bulunmak istiyorum burada. Basının, gazetelerin çok önemli görev ve sorumlulukları vardır. Basın, halk adına kamu görevi görür. Ülkemizde yeni sistemle birlikte, her ne kadar tek elde toplandığı yönündeki tartışmalar olsa da; Yasama, Yürütme, Yargı sacayağının yanında, Basın dördüncü güçtür. Basın bu üçlü sacayağını, halk adına denetleyici konumundadır. Basın baskı unsurudur, kamuoyunun hakkını gözetir. Basın, doğruya ulaşma noktasında eleştirilerini sıralar. Ne kadar çok eleştiri, doğruyu bulma açısından o kadar değerlidir. Kamu görevi yapan, kamu adına kamu kaynaklarını kullananlar, yönetici pozisyonunda olanlar, seçilmiş veya atanmışlar hesap verebilir olmalıdır. Eleştiriye açık olmalıdır. Bu pozisyonlarda bulunanlar; hakaret, aşağılama ve kişilik haklarına saldırı olmadıktan sonra en ağır eleştirilere bile katlanmak durumundadır. Eleştiriler haklı da olabilir, haksız da olabilir. Haksız olduğu düşünülen eleştirilere karşı izlenecek yollar bellidir.
Gelelim gazeteci arkadaşımızın bizlerle ilgili eleştirilerine. Öncelikle, yukarıda da belirttiğimiz gibi, söz konusu meclis toplantısı görüşmelerini ve açıklamaları olduğu gibi okurlarımıza aktardık. Bu gazeteci arkadaşımızın kendi nitelendirmesiyle, ‘kendilerine bile hayrı olmayan!’, ‘yerel basın unvanını bile haketmeyen!’, ‘dolaşımda bile görünmeyen!’ gazetemiz sayesinde, kendine verilen yanıtı öğrenme şansı ve bizim gazetemizin haberini referans alıp ikinci yazısına konu buldu. Çünkü düzenli olarak meclis toplantılarını bizden başka takip eden gazete ve gazeteci yoktu, başka yerlerde de bizim kaynağımız sayesinde yayınlandı. Değilse, bu gazeteci arkadaşımız meclis toplantısında görüşülenleri ve kendisine verilen yanıtları öğrenemeyecek; dolayısıyla ‘sallanmadığını’ düşünmesi işten bile olmayacaktı. Yeri gelmişken biz de buradan kendisine ufak bir eleştirimizi sıkıştıralım. ‘Mut’u Uyandırma’ hedefindeki gazeteci arkadaşımız; Mut’la ilgili önemli kararların alındığı, önemli konuların görüşüldüğü, deyim yerindeyse Mut’un kaderinin çizildiği meclis toplantılarında nerede? Niye meclis toplantılarını takip etme gereği duymaz? Yoksa,’nasıl olsa –yerel basın unvanını haketmeyen!- gazeteciler takip eder, emek verip haberi yazar, ben de onlardan öğrenirim’ diye mi düşünmekte? Bu noktada biz de kendimize olumlu bir pay çıkaralım. Doğru bilgiye ulaşma noktasında, gazeteci arkadaşımıza güven verebildiysek ne mutlu bize.
Bir başka konu; bizleri başkasının sözleri üzerinden ‘karnından konuşma!’ yapmakla suçlaması. ‘Karnından konuşma’ gibi niyet okumalara girecek olursak, işin içinden çıkılmaz. Hiçbir zaman karnımızdan konuşmadık, konuşmayız da. Kaldı ki, gazeteci arkadaşımızın, bizim bu olaydaki tavrımızı bir şekilde öğrendiği halde, bu şekildeki suçlamasını hangi niyetle açıklamalıyız? Bizleri, ‘kendilerine bile hayrı olmayan!’, ‘yerel basın unvanını haketmeyen!’,’sözde basın mensubu!’ nitelendirmeleriyle; kendisini ‘adam!’, ‘basıncı!’ saymayan kişinin durumuna düşmüyor mu?
Bir gazetenin veya basın organının en temel görevi; halka, okurlarına ‘doğru bilgi ulaştırmaktır’ diye düşünüyoruz. Hele ki, ülke ikliminin içinde bulunduğu durum ve kutuplaşmayla birlikte, sosyal medyanın da yaşamın her alanına girmesiyle; dezenformasyonun (bilgi çarpıtma) had safhada yaşandığı bir ortamda, ‘doğru bilgi’ çok daha büyük önem taşıyor. Gazetemiz olarak da halkımıza ve okurlarımıza ‘doğru bilgi’ aktarmayı –güvenilir kaynaklarla- temel görevimiz sayıyor ve bu konuda da en üst seviyede, titizlikle yerine getirmeye çalışıyoruz. Objektif şekilde olayları, olguları aktarmaya gayret gösteriyoruz.
Gazete veya gazeteci, hiçbir kişi veya kurumun hasmı veya düşmanı değildir. Gazete veya gazeteci kendi kişisel çıkarları için bu konumunu suistimal edemez, etmemelidir. Bunun yanında, bir kişinin veya kurumun, bir siyasinin görüşlerini objektif şekilde yayınlamak, onların çalışmalarına, etkinliklerine, açıklamalarına yer vermek; o gazeteyi ‘yandaş’ yapmaz. Gazetemiz özelinde, hiçkimsenin ‘hasmı’, ‘düşmanı’ veya ‘yandaşı’ olmadık, olmayız. En azından yönetimim altındaki yayın organlarında durum böyle oldu. Şimdiye kadar kimseden emir ve talimat almadık, almayız. Bu gazetede, şimdiye kadar hemen hemen her görüşe yer verdik, vereceğiz. Arşivimiz ortadadır. ‘Etliye sütlüye karışmama!’ konusunda ise, yeri geldiğinde eleştirilerimizi de ilgili yerlere yönelttik. Yine bu konuda da arşivimize güveniyoruz. Bu konuda özeleştirimizi de yapalım. Muhakkak ki; bizim de eksik kaldığımız, yetersiz kaldığımız, göremediğimiz, gerekli gazetecilik refleksi gösteremediğimiz noktalar olmuştur. Buna katılırız. Dört dörtlük bir gazetecilik yaptığımız, iddiasında da değiliz. Elbette geçimimizi bu meslek kolundan sağlamakla profesyoneliz; ama amatör ruhumuzu hiç kaybetmedik. İlk günkü heyecanla bu mesleği sürdürmeye, işimizi elimizden geldiğince düzgün yapmaya gayret ediyoruz. Şunu da gönül rahatlığıyla söyleyebiliriz; bizim yetersiz, eksik kaldığımız yerlerde, tamamlayıcılık noktasında, gazete ve gazetecileri de takdirle, memnuniyetle karşılarız.
Bir kentin gelişmişlik düzeyi; yerel yönetimler, kurum ve kuruluşların yanında, güçlü bir yerel basınla da doğru orantılıdır. İçinde yaşadığımız, havasını soluduğumuz kentimiz; istenilen gelişmişlik düzeyine ulaşmadıysa eğer, yerel gazeteler olarak, bizlerin de sorumluluğumuz olduğunun bilincindeyiz. Özeleştiri açısından, kendi payımıza düşen sorumluluğu da kabul ediyoruz.
Çoksesliliğe inanan birisi olarak, isterim ki; kentimizde daha çok gazete olsun, daha çok basın organı olsun, daha çok gazeteci, medya mensubu olsun. Ne kadar çok ses; o kadar farklı bakış açısı, o kadar farklı pencere.
1973’ten beri ilçede yayınlanan diğer yerel gazete Mut’tan Haber’de çıraklıktan yetiştim. Bugüne kadar da, şu anda çalıştığım, 2003 yılında kurulan ve iki gün sonra 18. yaşını kutlayacak olan Mut’un Sesi gazetesinin de içinde bulunduğu üç yerel gazete ile 13 yıldır yayın hayatını sürdüren Mut Çıtlık dergisinin kuruluşunda rol aldım. Bunun yanında, ilçede kurulan başka yerel gazetelere de, istenildiğinde elimden geldiğince yardımcı olmaya çalıştım. ‘Haber paslaşması’ konusunda da hiçbir gazeteci arkadaşımızı geri çevirmedim; sağ olsunlar, onlardan da bu konuda yardım aldım. Bunu niye aktardım; çünkü bu güne kadar sayısız habere, yazıya imza attık. Zorlu şartlar altında çalıştık, çok emek verdik. Vermeye de devam ediyoruz.
Bu süreçte, mutlaka birilerinin sesi, birilerinin yarasına merhem olmuş, birilerinin yaşamına dokunmuşuzdur, diye düşünüyorum. Öyle çok olmamışsa bile, mutlaka olmuştur. Bilen bilir.
Hani diyor ya, gazeteci arkadaşımız; ‘kendilerine bile hayrı olmayan!..’ Canı sağolsun. ‘Kendilerine bile hayrı olmayan!’ bizim; en azından, kalem oynattığı gazetenin kuruluşunda rol almakla, bizleri yerden yere vuran sevgili gazeteci arkadaşımıza bir hayrımız dokunmuştur.
Köşe yazısının kısası makbuldür, derler. Doğrudur, katılıyorum. Epey uzattık –halbuki, yazacak daha başka şeyler de vardı. Sanırım iyi bir köşe yazarı olamayacağım, bu konuda da özeleştirimi yapayım.
Son olarak şöyle veda edelim:
Basın mensupları, gazeteciler, yazarlar ve bu meslek kolundaki işlerle uğraşan kişiler için, resmi yazışmalarda, ilgili mevzuatlarda çok sevdiğim ve hoşuma giden güzel bir tanım kullanılır. O da şu; ‘Fikir İşçisi’. Evet, fikir işçisiyiz, emekçiyiz yani.
İşçiyiz, emekçiyiz. Övgüyü geçtik, yergi olsun, eleştiri olsun; ama bunun yanında emeğe saygı da olsun!..

İlginizi çekebilir

BAŞIN SAĞ OLSUN TÜRKİYEM

BAŞIN SAĞ OLSUN TÜRKİYEM

Tema Tasarım | Osgaka.com