FLAŞ HABER:
Ana Sayfa Gündem 22 Ağustos 2022 240 Görüntüleme

TAHTACI CENNET

Geçtiğimiz salı günü hedefi belirsiz bir yolculuğa çıktık. Her zaman ki gibi İrfan ve Şafak ile birlikte. Aslında ilk varacağımız yer belliydi ama sonrası belirsizdi, biraz da bulacağımız araç çözecekti sorunu. Belirsizliğin nedeni birkaç taneydi aslında. Öncelikle kamp yapabileceğimiz suyu bol bir yer istiyorduk ki Bozkır bu bakımdan seçeneklerle dolu bir ilçeydi. İkincisi o çevrede göçer dostlarımın olduğunu biliyordum. Onların bulunduğu yeri belirleyip yanlarına gidebilirdik. Kamp alanına ulaşma konusunda Bozkırlı dostlarıma güveniyordum.
Hani, evdeki hesap çarşıya uymaz, diye. Bir söz vardır, işte o hesap bir daha gerçekleşti. Aradığım hiç kimse cevap vermiyordu. Sonradan öğrendim ki kimi tatile çıkmış kimi denize gitmiş. Denize gidenlere bir kere daha kızdım, ya o güzelim yaylalar, vadilerde akan buz gibi sular bırakılır da denize gidilir mi? Neyse hem çay içmek hem halini hatırını sormak için arkadaşım Hüseyin Dumru’nun iş yerine vardık. Hüseyin, gideceğimiz yer konusunda kararsızlığımızı görünce, Sorkun Bartı Yaylasına gidin mutlaka dedi. O tarafa hiç gitmediğimi duyunca, yaylanın güzelliklerini anlatmaya başladı. Anlatmasa bile yöreyi bilen biri olarak az çok tahmin edebiliyordum.
Sorkun dolmuşu bizi Bartı Yaylasına kadar çıkardı, doğudan batıya uzanan vadi meşe ağaçlarıyla gerçek bir cennetti. Bartı Yaylası bütün güzelliğine karşılık bizim kamp yapabileceğimiz bir yer değildi, çok kalabalıktı. Oysa biz gürültüden, kirlilikten kaçıyorduk. Durumumuzu anlayan şoför bizi bir vadinin girişinde bıraktı, buradan yürüyün, yukarlarda su bulursunuz, diyerek, gitti.
Toprak bir yoldan yürümeye başladık, yoruldukça meşelerin gölgesinde dinleniyorduk. Ağustos sıcağının altında, onca yükle yürümek hayli zordu. Yukarlarda bir yerde su bulabilirsek bu yorgunluğa değerdi. Kıyısında yürüdüğümüz derenin yeşilliğine bakılırsa ilerde mutlaka su vardı.
Vadinin genişlemeye başladığı bir noktada gördük tahtacı Cennet’in çadırını.
Sol tarafımızda mavi muşamba örtülü bir çadırın gölgesinde iki kadın çay içiyorlardı. Karşılarında durup, misafir alır mısınız, diyecekken, genç olanı seslendi, buyurun çay içelim, diye. Mut’un Kumaçukuru köyünden geliyorlarmış. Musa Eroğlu’nun köyüymüş. Meşe ormanlarında seyreltme işi yapıyorlarmış. Cennet’in yeni demlediği çayları içerken Döndü ailenin başına gelenleri yana yakıla anlatıyor. Oğlu Mehmet bir kadının iftirasına uğramış, yakında mahkemesi varmış, onu içerden kurtarabilecek bir avukat lazımmış. Birkaç arkadaşın adını telefonunu verdim, belki bir yararları olur, diye.
Cennet’in oğlu Ali Kemal daha üç yaşında, meşenin gölgesinde uyuyor. Cennet daha yirmi dört yaşındaymış ama yaptığı işin ağırlığı yüzüne, yanaklarına yansımış. Eşinden ayrılmış o da. Avaranın biriymiş eşi o yüzden bırakmış. Şimdi babasının yanında meşe ormanlarında çalışıyormuş.
Meşe ağaçlarının arasında güneye doğru genişleyen vadi gerçek bir su cennetiydi. Az ötemizde gürül gürül akan üç çeşme vardı. Cennet’in deyişine göre daha yukarlarda da çeşme varmış, kayalıkların altındaki meşelerin arasında iki tane yörük ailesi kalıyormuş. Yörüklerin yanına sabah çıkmaya karar verdik. Bir güzelliğe razıyken üç güzellik birden çıkmıştı karşımıza.
İkindi sonu tahtacı Süleyman eşi ve kızıyla ormana doğru gittiler. Sanırım akşam serinliğinde çalışacaklardı biraz. Makinamı alıp onların gittikleri yöne doğru yürüdüm. Meşeliklerin arasında görünmüyorlardı, ağaç testeresinin sesine doğru gidiyordum.
Uzunca bir yürüyüşten sonra bir yamaçta buldum aileyi. Süleyman meşeleri seyreltirken Döndü ile Cennet kesilen kütükleri topluyorlardı. Küçük Ali Kemal’de yanlarında oynuyordu. Meşelerin koyu gölgesi bile yanaklarından boncuk boncuk ter akmasına engel olamıyordu.
Onları bırakıp çadırların yanına döndüm, Şafak çoktan yakmıştı kamp ateşini. Gece yarısına kadar ateşin başında sohbet ettik tahtacı komşularımızla. Onlar sabah erkenden kalkıp kahvaltıyı hazırlamışlardı, bize kete yapmıştı Döndü Bacı. Çaylarımızı yudumlarken Göçer dostlarımdan Yaşar Çelik’in oğlu Ömer çıkageldi yanımıza. Meğer onlarmış yukardaki çadırdakiler.
Birazdan yanınıza geleceğiz, dedik, Ömer’e. Tahtacı dostlar oğullarına bir avukat bulabilmek için Mut’a gideceklerdi. Onları, bir daha görüşme dileğiyle uğurladık, çantalarımızı sırtlayıp yola düştük.
12 Ağustos 2017

Tema Tasarım | Osgaka.com